Sait Faik'in "yeşil"e özel bir tutkunluğu var. "Söylendim Durdum"da "zehir yeşili"; "Kınalıada'da Bir Ev"de "zehir yeşili gözler" (Mahalle Kahvesi içinde); "Balıkçısını Bulan Olta"da (Son Kuşlar içinde) "yaprak yeşili köprü altı suyu"; "Alemdağ'da Var Bir Yılan"da (aynı adı taşıyan kitapta) "kirli yeşil bir su"; Kayıp Aranıyor’da, "bir yeşil gülümseme" ... Yeşil'e bu düşkünlük neden? Özel bir anlamı var mı "yeşil"in? Eisenstein, Film Duyumu'nda (Çeviren: Nijat Özön, Payel Yaymevi, 1984) "yeşil" hakkında şunları söylüyor: "İlk yorumda, yeşil, yaşamın, yeniden doğuşun, ilkbaharın, umudun simgesidir. (...) Bunun yanı sıra bir dizi çelişik yorumlar da ortaya çıkmıştı. Umudun rengi aynı zamanda umutsuzluk ve çöküntünün de rengiydi: Yunan tiyatrosunda denizin koyu yeşil rengi, kimi koşullarda uğursuz bir anlam taşıyordu. (...) Portal da yeşil konusunda şunlan söyler: '... Yeşilin de, öbür renkler gibi, kötücül bir anlamı vardır; yeşil, ruhun yeniden doğuşunun ve bilgeliğinin simgesi olduğu gibi, bunun karşıtı olarak, tinsel çöküşü ve deliliği de simgeliyordu. / İsveçli teosofist Svvedenborg, cehennemdeki delilere yeşil gözü yakıştırır. Chartres başkilisesindeki bir pencere, İsa'nın baştan çıkarılma girişimini gösterir: Şeytanın derisi yeşildir, iri yeşil gözleri vardır...'" (s. 122, 123) Doğrusu, epey ürkütücü sözler bunlar: "Yeşilin kötücül anlamı, tinsel çöküşü simgelemesi..." Sait Faik'in "tinsel" durumuna epey uyuyor bu sözler.