Kitaplarda kaybolmak....
Nasıl anlatılır ki bu duygu... Elinize aldığınız her kitapla başlayan farkı serüvenler, farklı hissiyatlar... Çevirdiğiniz sayfayla gözünüzden akan yaşlar, kahkahanız duyulmasın diye ağzınızı kapadığınız anlar, ya da kalakaldığınız zamanlar... Kaybolduğunuz sıradışı saatler. Ve sadece sizin anladığınız, sizin gibi hissedenlerin anladığı uçsuz bucaksız zamanlar...
Farklı hissetiren eserlerden biriydi Büyük Defter& Kanıt& Üçüncü Yalan. Son zamanlarda okuduğum en etkileyici eserlerden biriydi. Agota Kristof çok güçlü bir kalem, incecik bıçak sırtı noktalara acımasızca dokunup yerle bir ediyor zaman zaman... 1986/88/91 yıllarında yayımlanan üç eser tek bir kitapta toplanmış.
Zamanın belirtilmediği eser, Claus ve Lucas adlı ikiz kardeşlerin tahminen ikinci dünya savaşı yıllarında anneleri tarafından 'cadı' diye adlandırılan anneannelerinin evine bırakılmasıyla başlıyor. Yaşananları tahmin edin. Savaş, yokluk, kaybolan duygular ve başrolde çocuklar... Ama bu çocuklar sıradışı... Çok az bir süre okula gitmelerine rağmen, müthiş zekâlarıyla kendi kendilerini eğitiyorlar, kendi buldukları çözümlerle hayat mücadelesi veriyorlar ve yaşadıklarını devamlı yazıyorlar, ilerde 'Kanıt' olması adına 'Büyük Defter' çıkıyor ortaya. Peki ya 'Üçüncü Yalan'?..
Sevgiyi bilmeden, tatmadan ve anlamlandıramadıkları bu duyguyu arayarak büyüyen çocuklar...
"Başımıza gelenleri ifade edecek bir kelime bulamadım henüz. Felaket, facia, trajedi diyebilirdim, ama buna sadece "Şey" diyorum, çünkü bir adı yok. ( S/ 357)"
Yer yer rahatsız edici öğelere göğüs gerebilirseniz yazılan bu "Şey"leri lütfen okuyun. Tam konuya hakim olduğunuzu zannederken ters köşe yaptıran muazzam bir ŞEY... Gerçek mi? Sanrı mı? Hayal mi?... Siz tamamlayın...
"En hüzünlü kitaplardan bile daha hüzünlü hayatlar vardır. (S / 267)"
Sevgiyle...