“Astral seyahate olan inancım, kitaplar ile pekişti.” demişimdir hep. Bkz. #133836259 “Dem” ile bu olay farklı bir boyuta taşındı. Zira, 1960’lı yılların İstanbul’unu oturduğum yerden gezme şansım olamazdı başka türlü diye düşünüyorum.
-Biçem & Teknik-
Henüz kitabı okurken dahi yazarımızı (
Fatih Duman) araştırmaya dair bir ihtiyaç hasıl olmuştu bende. En nihayetinde ulaştığım o detayları sizlerle de paylaşayım:
Kimi okur, daha ilk kitabından üslubunun yoruculuğunu tenkit etmiş olsa da yazarımız olayların derinliğine inmeyi ve detayları kâri (okuyucu) ile paylaşmayı kendine vizyon edinmiş (iyi ki de etmiş işin doğrusu)… İnanıyorum ki betimleme aşığı okurlar bu konuda benimle hemfikir olacaklardır. Buna mukabil, sabra sevk etmeyi de haliyle ayrı bir seviyor yazarımız. Kurgusal bazda, evet, tek solukta okunabilesi kitaplar ürettiğini düşünmek çok olası ama işin tefekkür boyutundan ne denli nasiplenilir, işte orası meçhul… Şahsen ben, olayları içselleştirmek için detay kırlarında koşmaya aşığım (ruh halim tabi ki bu durum üzerinde etkileyici bir parametre). Nedeni ise; benim nazarımda bu detayların eseri çok daha efektif ve gerçekçi kılıyor olmasındandır. Hem zaten bu detaylar olmasa, soğuk bir kış gününde soba etrafına dizilmiş, bir yandan ağzımız yanmasın diye çayımızı usulca yudumlayıp bir yandan “şuan”ın dünyasına tecelli edecek realitede bir hikayeyi okuyabilme olanağını nasıl yakalayabilirdik ki?
Tüm insanî melekelerin, çağın nabzına ve hırsına yenik düştüğü şu günlerde dünyamıza
Fatih Duman eserleriyle yeni bir soluk kazandırıyoruz desem abartmış olmam. Ama yukarıda da belirttiğim gibi bu serüvene bilet kesmek istiyorsanız “sabırlı” ve “önyargısız” olmanız gerekiyor kesinlikle. Yoksa müsait durakta inmek için can atacağınızdan adım kadar eminim. Ve yine unutmamalıdır ki, evren içerisindeki hemen her fiiliyat gibi okuma eylemi de bir "aktivasyon enerjisi"ne ihtiyaç duyumsamaktadır.
-Kurgu & Alt Metin-
Konum: Sarıyer, İstanbul.
Güzergâh: İki yaka arası (Kurgusal bazda Asya ile Avrupa, mana boyutunda ise …. Bu kısmı sizin hayal gücünüze bırakıyorum)
Konu: Aşk (Maddi cihette bir güzele, manevi cihette … “Eee, ne konuşmuştuk biz?” Bu kısım “sizde!”)
Tefekkür: Bakmak ile görmek, sevmek ile inanmak, âşık olmak ile iman etmek arasındaki çizginin; bir “Besmele” kadar kısa ve kısa olduğunun aksi istikametinde de derin olduğuna vakıf olmak istiyorsanız, kesinlikle doğru kapının eşiğinde olduğunuzu gönül rahatlığıyla söyleyemeliyim. Şahsen ben, belki de dünya var olduğundan bu yana süre gelen bir sorunun, cevabının neden verilemediğine kitap vesilesi ile kani olmuş bulunuyorum.
O soru şuydu: “Aşk nedir?”
Soruyu nefsime sorunca, “aşk”ın ne olmadığından emin oldum. Ne olmalı kısmını da ömür sermayeme pay ettiğim “iman”ım cevap verecek mahşer gününde…
Biraz da beyin jimnastiği: “Hatayı belki de en başından yapıyoruzdur (?)” mana alemindeki bir olguyu maddi cihete indirgemek belki de hiç başvurulmaması gereken bir metottu. Daha açık konuşayım… Aşk, sonu olana değil de ezeli olana has bir kavramdı belki de ve bizler, inatla bir faniye giydirmekte dirayet gösterince de bol gelmiş olması kaçılmazdı… Ne dersiniz?
İyisi mi “biz sevelim, sevilelim ama boyumuzdan büyük işlere kalkışmayalım” derim. Zira, bilinmeyeni bulmak için evvela yok olmalı insan. Değil mi? Peki bu şuan taşıdığımız nefisle mümkün mü dersiniz? Bence zinhar değil… Daha varlığımız, koca bir evrenin yanında bir kum zerreciği kadar önem teşkil etmiyorken kibrimizin o evreni aşacak büyüklükte olması neye delaletti dersiniz? Anlayacağınız, yokluk, asla hepimizin taşıyabileceği bir meziyet değil...
…
“Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır” der atalarımız. Ben de acizane, hayatta ki birçok olaydan kendimce ders çıkarmayı ve bunu fani ömrüm yettiğince yoluma rehber etmeyi kendime şiar etmek gailesinde olan bir kardeşinizim. Çünkü bilirim ki “kim ders almak isterse bir karınca bile ona ders, kim ders almak istemezse bütün dünya bir olsa ona ters.” İşte bu kitap, benim için tam da bu dersin, azımsanmayacak büyüklükte bir ünitesini temsil etmekte...
Sahi unutmadan, bu dersi ortak aldığım bir sınıf arkadaşımdan da bi’ kısa bahsetmek istiyorum:
Adı, “Benjamin.” Belki bir “Button” değildi bizim Benjamin ama güzel bir Bünyamin’di… (Kitabı okuduktan sonra yeniden bu pasajda buluşalım inşallah)
Rabbim bizleri mesajını doğru alanlardan eylesin.
Tüm kârilere keyifli okumalar dilerim…
DemFatih Duman · Nesil Yayınları · 20171,856 okunma
İncelemesi bu kadar güzelse kim bilir kitap nasıldır. Elinize sağlık hocam, uzun zamandır okuduğum en güzel incelemelerden birisi. Her satırında emek var. 🌸🤭
Hiçbir insana rastlamadım ki, onda öğrenilecek bir şey olmasın.” der Alfred de Vigny. Siz bu hayatta geçip gidenlerden değil bu hayatı okuyanlardan olmuşsunuz, ki ne mutlu olmuşsunuz. Aşkın var olmadığını on dört yaşımda çözmüştüm. Aşk denilen şey olursa Allah'a olur, geri kalan sevginin aşk sanılması, demiştim.
Şarkılara fısıldayan adam şimdi de sözcüklere fısıldamış ✨ 😊 Biraz da kitaplar sizi okusun. youtu.be/IlHcdiNSKDk