Gönderi

172 syf.
3/10 puan verdi
Otomatik Portakal ve 1984
Bu kitap, temelde 1984'ü okumak için dikkat süresi olmayanlar için yazılmış 1984’tü bence. Kellemi almaya gelmeden önce, açıklamama izin verin. Her şeyden önce, Alex ve Winston arasında bariz farklılıklar var. Alex bir tür psikotik anarşist. Gençliğin yaptığı şeyleri yapıyor, bugünlerde bile çoğunlukla sadece yapmayı düşündüğü şeyleri fiile döküyor. Alex avlarına karşı empati, sempati, şefkat hissetmiyor. Sadece onlarla alay eder ve onları inciyor. (Bunun planlı olduğunun, yazarın zalim bir dünya tarafından yaratılmış, ruhu olmayan bir makine yaratmaya çalıştığının farkındayım.) Alex de akranlarından farklı değil. O da en az onlar kadar zalim. İlk başta, zalimliğinin sadece ona özgü olabileceğini düşünüyoruz, ancak hikayenin sonunda, tıpkı kendisinden önce gelen ve ondan sonra gelecek olan tüm gençlerin de onun kadar zalim olacağını söylüyor. Alex kusurlu bir sistemin sonucu ve yine de kendini diğerlerinden daha üstün görüyor. Bence hikayeye başlamadan önce anlaşılması gereken ilk ve en önemli şey, bu hikayenin bir anti-kahramanın kendisini hapiste bulması ve işkence görmesiyle ilgili olmadığıdır. Çünkü bu totaliter bir rejimin hikayesi aslında. 1984'te olduğu gibi, 1984'te olduğu kadar açık olmasa da. Bunu ancak Alex 'tedaviyi' almaya başladıktan sonra görüyoruz. Öte yandan Winston, daha insana benzeyen bir karakter. Düşünebiliyor, mantığı görüyor ve insanlarda ve dahası hükümette yanlış bir şeyler olduğunu fark ediyor. Rejime karşı çıkıyor, yasadışı sayılan şeyler yapıyor. En kötü suçu işiyor: düşünce suçunu. Her iki hikayede de bulduğum benzerlikleri sıralayacağım. Her iki hikayenin de yeni bir dil biçimi var. Otomatik Portakal’da bu dil gençler tarafından yaratılır ve 1984'te ise hükümet tarafından halka baskıyla kullandırılır. Ana karakterlerin her ikisi de bir tür suç işler (biri fiziksel şiddet, diğeri düşünce suçu) ve tutuklanıp ilk başta oldukça normal görünen birer hapishaneye götürülürler. Otomak Portakal’da hapishane daha çok... 1984'e kıyasla sevimli fakat yine de, her ikisi de, son ‘oyunla’ karşılaştırıldığında, tatillerden başka bir şey değil. Bir süre sonra ikisi de farklı 'işkence odalarına' götürülür. Alex'in tedavisinin çok fazla katmanı yoktur. Bir sandalyeye zincirlenmiş bir halde, bir iğne ile enjekte edilir, başını saatlerce bir elrana karşı tutmak zorunda kalır. Ekranda izlettikleri grafik ve acımasız filmleri izlerken hasta hisseder ve bu işkence onu etkilemeye başlar, çünkü ne zaman birini incitmeyi düşünse, işkence görürken hissettiği gibi, aynı tür bir hastalığı hissetmeye başlar. Öte yandan Winston, öncelikle yeterince beslenmiyor, aynı zamanda vücudu neredeyse artık işlev göremeyene kadar fiziksel işkence görüyor. Sonra, onun son tedavisi gelir ve bu ruhunu sevgiden arındırmaktır. Aşk, burada, zihni kontrol edilmekten koruyan bir şey olarak tanımlanır. Ancak hükümet, düşünce suçluları üzerinde "en kötü korkuyu" kullandıkça, her kim olurlarsa olsun teslim olurlar ve artık eskiden tutkuyla hissettikleri sevgiyi hissedemezler. Hapisten çıktıktan sonra ikisi de hayatlarına devam ederler. Baskıdan kurtulduklarını düşünürler ama aslında kaçamamışlardır. İkisi de hala yaşama tam olarak uyum sağlayamıyordur, Alex güçsüz bir pısırık haline gelmiş ve Winston hala partiye tam olarak bağlı değildir. Alex, hükümete karşı olduğunu iddia edenler tarafından (F.Alexander) kullanılır ve Alex'e bir insan gibi değil, bir makine gibi davranırlar. Alex intihar eder ve kendini bir hastanede bulur. Şimdi, öncekinden farklı olarak, aşağılık düşüncelere kapılabiliyor ve hasta hissetmeden müzik dinleyebiliyordur. Hükümet, Alex'e onu kurtardıklarını; F. Alexander'ın kendisini kullandığını, hükümetin ise Alex’in arkasında olduğunu söyler, tıpkı daha önce de söylediğim gibi, F. Alexander ve onunla birlikte olanların Alex'e yaptıklarıyla tıpatıp aynıdır. Alex hemen hemen onlara inanır ve onlarla işbirliği yapmayı kabul eder. Alex bir kez daha serbest bırakılır ve bekleyin, hayır, düzelmemiştir. Eski alışkanlıklarına geri döner. Fakat bir gün, eskisi gibi insanları taciz etmenin vb planlarını yaparken, arkadaşlarına katılmak istemediğini söyler. Neden, diye sorabilirsiniz. Çünkü dostlarım, Alex'in şimdi yaşlı bir ruhu vardır. Şimdi bir eş bulmak ve tüm ideolojilerine karşı babasının yaşadığı gibi yaşamak istiyordur. Umutsuzca kendisi gibi büyüyecek bir oğlunun olmasını ister. Sistemde başka bir piyon haline gelmiştir kısacası. Ve burada yanılıyor olabilirim, ama bana göre Alex, ancak ailevi duygularının kışkırtıldığı sıradan insanlarla dolu o kafeye gittikten sonra bir 'Otomatik Portakal' haline geldi. Yani, bana göre Otomatik Portakallar gençler değil, yaşlılardır. Kontrol edilebilenler yani. Öte yandan Winston, sıradan insanlarla dolu bir kafeye (yine kafenin altını çiziyorum) gider ve orada Julia’yı (eski aşkı) görür. Birlikte konuşurlar ve Winston, big brother’a hayatıyla bağlı olduğunu fark ettiği bir tezahür yaşar. Yani iki hikayede de sonlar sıradan kafelerde yaşanıyor. Eski hayatlarından, önceden değer verdikleri, önceki kişilikleri ve ideolojilerini yansıtan, fakat kendileri gibi değişmiş insanlarla tekrar karşılaşır iki karakter de. Ve bu, onların, o insanlar gibi hükümete boyun eğmelerini, toplumla bir olmalarını, sıradanlaşmalarını sağlar. Dediğim gibi, bana göre, ikisi de aynı hikaye, farklı yazı tipi gibiydi. Otomatik Portakal bence çok daha çocukça, 1984 ise daha iyi yazılmıştı. 1984'ün 1949'da, Otomatk Portakal'ın ise 1962'de yayınlandığı gerçeğini de belirtmeliyim. Yani, sanırım burada neyi ima ettiğimi biliyorsunuzdur.
1984
1984
Otomatik Portakal
Otomatik Portakal
George Orwell
George Orwell
Anthony Burgess
Anthony Burgess
Otomatik Portakal
Otomatik PortakalAnthony Burgess · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 200993,2bin okunma
·
85 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.