Gönderi

__Dostluk ve Arkadaşlık Üzerine__
İnsanlarla sağlam dostluk kurabilmenin neredeyse muhal olduğu bir çağdayız. Dostluk diye çıkılan yolda arkadaş oluyoruz ancak o da pamuk ipliğine bağlı oluyor. Bunun sebebi belki fikrî mülahazalardan elde edilen menfi neticeler, belki zıt istikamete doğru yürümeler, belki vefasızlık, belki insafsızlık ya da verilen değeri görememe… Bu liste uzar gider. Sonuç olarak dost kazanmanın müşkil olduğu bir zaman diliminde yaşamakla imtihan ediliyoruz. Çağın pürüzlerini saymakla bitiremeyeceğimi ben de biliyorum fakat sağlam bir dosttan mahrum kalmak geçiştirilebilecek bir mesele değil. Hepimizin belki bir ya da iki sağlam dostu var. Ya da ona da sahip olamayanlarımız da mevcut. Hakiki bir tane dost zaten büyük şükür sebebi. Şu asrın buhranı içinde insana ruh saadeti veren insanlara ya da bir tek insana daima ihtiyacımız var. Dostlukların fikir ayrılıkları ile de mümkün olabileceğine inanmıyorum. Arkadaşlık, ahbaplık belki fakat dostluk bambaşka bir mefhum. Onun için mutlaka gönül birliği, mantık birliği, fikir birliği şart. Zaten bir Müslüman için dostluk; mutlaka Allah rızası için olmalıdır. Çünkü Müslüman’ın sosyal ilişkilerinde ‘’Hubb-i fillah buğd-i fillah’’ anlayışı hakimdir. Yani Allah için sevmek, Allah için buğzetmek. Bu bağlamda düşündüğümüzde de ‘dost’ kavramı Allah için sevmekle ancak mümkün olabilir bizim perspektifimizde. Çünkü bizimle aynı yöne bakmayanlarla aynı manzarayı seyredemez, aynı lezzeti alamayız. İstikamet farklı olunca yol da farklı oluyor. Peki aynı yolda yürümeyenler yoldaş olabilir mi? Allah için kurulan dostluk sadece bu fani dünya ile de sınırlı kalmıyor, öteler ötesine uzanıyor. ‘’ Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Hiç şüphesiz Allah Teâlâ kıyâmet günü: “Nerede benim rızâm için birbirlerini sevenler? Gölgemden başka gölgenin bulunmadığı bugün onları, kendi arşımın gölgesinde gölgelendireceğim” buyurur. Müslim, Birr 37. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53’’ İşin özü, severken de buğzederken de Allah’ın rızasını gözetmekte. Bazen Tv kanallarında, sosyal medyada yahut gündelik hayatta akıl almaz sözler duyuyoruz. Bu sözleri söyleyenlerin gayesi İslam’a saldırmak olunca biz de Müslüman olarak onlara buğzediyoruz. Bunun adı nefret ya da kutuplaşma değil, bunun adı Müslümanca direniştir. Bu pasif direniş, zararsız fakat kararlı bir protestodur. Bizim Allah’ın dinini sevmeyenleri sevme gibi bir zorunluluğumuz asla yoktur. Saygı da duymak zorunda değiliz. Çünkü saygı hak edilen şeye gösterilir. Sadece tahammül ederiz. Bu tahammül de aynı ortamda yaşamanın zaruri şartlarındandır. Bazen müştereklerin bizi sürüklediği arkadaşlıklar vardır. Hayatın içinde kaçınılmaz olarak kurulan bu arkadaşlıklar yarı resmi ilişkiler gibi. Yani ne dostluğun sıcaklığı var ne de yabancılığın soğukluğu. Zorunlu olan arkadaşlıkları, bu arkadaşlığı sürdürdüğümüz müştereklik bitince de devam ettirebiliyoruz. Fakat bu belli bir tahammül, nezaket ile mümkün oluyor. Sizin gösterdiğiniz anlayışı, karşı taraf göstermeyince bu arkadaşlıkların yürümesi de mümkün değil. Bizim değerlerimize saygı göstermeyenlerle ne kadar müddet arkadaşlık edebiliriz? Bizi, kendisi gibi olmaya zorlayanlara, inandığımız değerlere tahammül göstermeyenlere, bizim de arkadaşlık namına verebileceğimiz çok fazla şey yoktur… Günümüz modern dünyası yalnızlığı kutsuyor. Ancak bu yalnızlık, inzivaya çekilip ruhî olgunluğa ulaşmak için çekilen çile değil, sosyal medya üzerinden iletişimi yaygınlaştırıp, sosyal hayattaki iletişimi bitirmek üzerine kurulu. Çok fazla insanla görüşün, ancak ‘sosyal mesafe ‘ ile. Bu anlayış koronavirüs süreci ile meşru (!) bir zemine de oturtulmadı mı? Musafaha neredeyse bitti. Ve bu korona bağlamından da kopartılıp alışkanlık hatta tercih haline getirildi. Hiç süphesiz, yakınlığın olmadığı yerde ilişkiler de uzaklaşıyor. Yeni bir kültür oluşturuluyor ve biz de içine çekiliyoruz… Bu yeni kültür tipine direnen her insan komplo teorisyeni yahut eski kafalı olmakla itham edilmekten kaçamıyor. Ancak ne çıkar? Söylenmesi gereken sözü söylememek, söylenmesi gereken söze haksızlık etmek değil midir? Palyatif reçetelerle günü geçiştirmek belki yaşanan günü kurtaracak fakat hayat bu günden ibaret kalmayacak. Çünkü ‘’Küllü âtin karîb’’ yani ‘’ Her gelecek yakındır ‘’.
·
236 views
Tâhir okurunun profil resmi
Size yine uzun bi yazı ile geldim . :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.