Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

415 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
İnceleme değildir! Bu kitabı çok seven bir arkadaşım, altını çizdiğim bütün alıntıları kendisine göndermemi rica etti. Ben de boş kaldıkça not defterime kaydettim ve bir mesajla bu alıntıların kaybolacağı düşüncesi hiç iyi hissettirmedi bu yüzden kalıcı olarak sayfamda bulunması gerektiğine kanaat getirdim. Yani okusanız da hoş, okumasanız da. “Hırsı yenmek için daha büyük bir hırs gerekir! Pek çok kişi, daha az hırsla dönen çarkın altında ezilip gitmiştir.” ‘Aşık’ , ‘seven’ kişi değildir; aslında o, sevdiği kişinin mutlak sahibi olmayı amaçlar. Bütün isteği, tüm dünyayı o değerli malından soyutlamaktır. Altınları başında nöbet tutan ejderha kadar alçak ruhludur. Dünyayı falan sevmez, tersine tüm diğer canlılara karşı bir umursamazlık içindedir. Korkuların karanlıktan doğmadığını anladım; korkular da yıldızlar gibi hep oradadırlar ama gün ışığı onları gizler. En ulu ağaç, en yükseklere uzanan ve köklerini en derinlere, hatta kötülüğün içine salan ağaçtır… “İlginç bir karışım bu adam; zeki ama kör, samimi ama bir şeyler saklıyor. Bu kandırmacanın farkında mı acaba? Ona yardım ettiğimi söylüyor. Bana övgüler yağdırıyor. Benim böyle değersiz şeylerden nefret ettiğimi anlamıyor mu? Değersiz şeylerin tenimi tırmaladığını, uykularını kaçırdığını bilmiyor mu? Aslında verir gibi yaparak kendisi almaya çalışanlardan biri mi o da? Ona bir şey vermeyeceğim. Saygıya saygı duyanlardan mı? Kendini değil de beni mi bulmak istiyor? Ona verecek hiçbir şeyim yok! Bir dost dinleneceği bir yer aradığında ona verilecek en iyi yer sert bir yataktır!” “Başkasının eşine göz koyana ‘hayır‘ diyebilmek kutsal bir fırsattır.” “Bazen gözlerim kapalıyken daha iyi görürüm.” “Aslında kimse kimseye yardım edemez; insan kendine yardım etme gücünü kendi içinde bulmalıdır.” “Biz, kendi zayıflıklarını başkalarına yansıtan ve sonra da yalnızca kendi güçlerini artırmak için onlara yardımcı olur gibi görünen o papaz kılıklı iyileştirecileri iyi biliriz. “Hıristiyan iyilikseverliği“ni iyi tanırız. “Yüzeyden bakınca göremezsiniz. Dışarıdan bakınca çok iyi bir yaşam sürüyor gibi görünüyorum. Ama biraz derinlere inersiniz, içimde koskoca bir ümitsizliğin hüküm sürdüğünü görürsünüz.” “İnsanlar vedalaşırken, genellikle olayın sürekliliğini inkar eden bir şeyler dile getirmeyi severler: birilerinden ayrılırken ‘Auf Wiedersehen’ yani tekrar görüşene kadar, derler. Yani bir araya gelme planları yapmakta çok aceleci davranırlar ama bunu unutmak da daha da acelecidirler.” “Kafam, düşünceleri içinde tutamayacak kadar yorgun durumda.” “Yaşamışım ya da ölmüşüm! Kimin umrunda? Yer yok, yurt yok.” “Benim neyi bilmediğimi kanıtlamakla uğraşacağınıza neden öğrenmek zorunda olduğum şeyleri öğrenmeye çalışmıyorsunuz?” Daha derinlere inip motivasyonlarınızın kaynağını bulun! Hiç kimsenin bir şeyi sırf başkası için yapmadığını göreceksiniz. İnsanın bütün eylemleri kendisine yöneliktir, bütün hizmetleri kendine hizmettir, bütün sevgisi kendini sevmesindedir. Bozulan bir dostluğun verdiği acıdan kimse kaçamaz. “… araştırma ve bilim, önce inançsızlıkla başlar. Ancak, inançsızlık başlı başına strestir. Yanlıca güçlüler buna dayanabilir. Bir düşünürün sorması gereken asıl soru nedir biliyor musunuz?” Cevabı beklemeden devam etti. “Asıl soru şudur: Hakikatin ne kadarına dayanabilirim?” Hiçbir şeyin gizlenilmeden konuşulacağı bir ortamı merak ediyorsunuz sanırım, bu tam bir cehennem olur. Birinin kendisini başka birine açması ihanetin kapılarını açar ve ihanet insanı çok rahatsız eder, değil mi? “‘Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki dostluğumuzu ya da kardeşliğimizi hiçbir şey engellemiyormuş gibi görünür; bizi ayıran küçücük bir köprü vardır, hepsi o kadar. Ama tam sen bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam: bu köprüyü geçip bana gelir misin? İşte anda artık bunu istemeyiverirsin; sorumu tekrarlarsam öylece suskun kalırsın. O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer; bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar örülüverir önümüzde ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız. Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde, sözcükleri sığamayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın. ‘“ ‘Her şeyin derinine inmek: bu zahmetli bir kişisel özellik. İnsanın gözlerini hep yorar ve sonunda insan isteyebileceğinden daha fazlasını görür.’ ‘Çok nazik bir adam. Evet, Kerberos için yanında hep biraz bisküvi taşır ve o kadar ürkektir ki herkesi Kerberus sanır, hatta seni ve beni de. İşte bu, onun nezaketi.’ ‘Gördüğü bir şeye yapışıp kalmakla inat eder; ama bunlar sadakat der.’ Kemikleri, eti, bağırsakları ve kan damarlarını kaplayan deri nasıl insan görünümünü katlanabilir hale getiriyorsa, ruhun çalkantıları ve ihtiras da kibirle kapatılmıştır; o, ruhu kaplayan deridir. “Kurtuluşu garantileyen şey nedir? İnsanın kendinden artık utanmıyor olması!” “Şu günlerde kimse ölümcül hakikatlerdan ölmüyor, öyle çok panzehiri var ki.” “Düşünceler, duygularımızın gölgesidir; ama her zaman daha karanlık, daha boş ve daha sade.” Yalan, yeni yalanlar doğurur… “Ölüm varken ben yokum. Ben varken, ölüm yok. O halde üzülecek ne var?” “Ölümün son iyiliği: bir daha ölmemek!” “Ümit mi? Ümit en son kötülüktür!” Nietzsche adeta haykırmıştı. “ İnsanca, Pek İnsanca adlı kitabımda ileri sürdüğüm gibi, Pandora’nın kutusunu açılıp, Zeus’un içinde sakladığı bütün kötülükler dünyaya saçıldığı zaman, orada son bir kötülük kaldığından kimsenin haberi olmamıştı: ümit. O zamandan beri, yanlışlıkla kutuyu ve içindeki ümidi iyi şans olarak yorumladık. Fakat Zeus’un arzusunun, insanların kendilerini işkenceye teslim etmeleri olduğunu unuttuk. Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır.” “Ben bizi olduğumuzdan daha yüce yapacak şeyleri severim!” “Doğru seçim, anlamlı seçim” diye cevap verdi Nietzsche, “yine hakikatin ışığı altında filizlenebilir.” “Neysen o ol. Hakikat olmadan kişi kim ya da ne olduğunu nasıl keşfedebilir?” “Kutsal olan hakikat değil, kişinin kendi hakikati için çıktığı arayıştır! Kendi kendini sorgulamaktan daha kutsal bir şey olabilir mi?” “Her ne kadar Darwin kırıklarını gerçek bir sonuca ulaştırma cesaretini gösterememiş olsa da, evrim teorisi tanrının gereksizliğini bilimsel olarak ortaya koymuştur. Tabi, siz de Tanrı’yı bizim yarattığımızı ve şimdi de elbirliğiyle onu katlettiğimizi biliyor olmalısınız.” “Hakikati” diye devam etti Nietzsche, “ancak inanmayarak ve kuşku duyarak yakalayabiliriz, böyle çocuksu bir tavırla ‘keşke böyle olsa’ diyerek değil! “Öğretmenler kimi zaman acımasız olmak zorundadır. İnsanlara böyle katı mesajlar vermeli; çünkü yaşamda acımasız, ölüm de. Genellikle, sorulmayan soru en önemli sorudur! “Bir insanın kendine karşı en büyük ödevi hakikati keşfetmektir.” “Ben hatayı fazla güvenmekle yaptım. Tekrar güvenmeye hazır değilim; buna gücüm yok.” “Evet, iki erkek ve bir kadının namuslarıyla bir arada yaşamasına dünyanın hoş gözle bakmadığını biliyorum.” “Namuslarıyla” sözünü muhteşem bir biçimde vurgulamıştı; ses tonu durumu olduğu gibi ortaya koyacak kadar sert, azarlama havasına girmeyecek kadar da yumuşaktı. “Ama bizler toplumsal kısıtlamaları reddeden ve hür düşünen idealist insanlarız. Kendi ahlaki yapımızı oluşturabilme yeteneğine sahip olduğumuza inanıyoruz.” “Yüzü kızaran tek hayvan bizler değil miyiz?” “Aslında insanlar yalnızca kendi güçlerinin hüküm sürmesini ve artmasını arzu ederler. Gücünü bir başkasına teslim ettiği ender anlarda sonunda hep yıkılmış ve öfkelenmiştir.” “Doktor Breuer, ne kadın ne de erkeğin artık zayıflıklarıyla birbirlerine zulmetmeyecekleri günlerin geleceğini umuyorum.” “Uçmak istiyorsunuz ama uçmaya uçmakla başlayamazsınız. Size önce yürümesini öğretmek zorundayım ve yürümeyi öğrenmenin ilk adamı, kendi kuralları olmayan insanın başkaları tarafından yönetilmek zorunda kalacağını anlamaktır. Başkalarının kurallarına uymak, insanın kendisini yönetmesinden çok hemde çok daha kolaydır.” “Ruhunda sükûnete kavuşmak ve mutlu olmak isteyen insanlar inanmalı ve iman etmelidir ama hakikatin peşinde ki insanlar iç huzurundan vazgeçip yaşamlarını bu sorgulamaya adamak zorundadır.” “Bir kitap bizi alıp diğer kitapların üzerine çıkarmıyorsa o kitabın neresi iyidir? “Bazı filozoflar ölümünden sonra doğarlar!“ “Ben, insanın geleceğe nasıl ‘dayanacağını’ ya da nasıl ‘yüz yüze’ geleceğini öğretmiyorum. İşte size vereceğim ders: Doğru zamanda öl!” “Yaşarken yaşayın! İnsan, yaşamını tamamlayıp öldüğü zaman, ölüm, taşıdığı dehşeti yitirir! İnsan doğru zamanda yaşamazsa, asla doğru zamanda ölemez.” “Zaman sonsuza dek doymayacak kadar açgözlüdür. Durmadan yer yutar; ama geri verdi hiçbir şey yoktur. Sana yazılmış bir yaşamı yaşadığını söylemen ne korkunç! Bütün tehlikesine rağmen bir kez bile özgürlüğü tadamadan ölümele yüz yüze gelmek ne acı!” Ebedi yenilenmenin anlamı şudur: bir eylemi yapmayı seçtiğimizde, o eylemi sonsuza dek tekrar tekrar yapmayı da kendi arzunuzla seçmiş oluyorsunuz. Bu, yapmadığınız bütün eylemler, ölü doğan düşünceler, kaçındığınız tercihler içinde geçerli. Yaşanmamış o yaşam, sonsuza dek için içinizde kabaracak ve sonsuza dek yaşanmamış kalacak. Vicdanınız dinlemediğiniz o sesi, sonsuza dek haykıracak. “Erkek olsun kadın olsun hepimiz kendi seçimimizi yapabilmeliyiz.” Kimin bana eşlik ettiğinin ne önemi var, diye düşündü. Nasıl olsa herkes yalnız ölür. “Bir yaratıcı olmaya ve ortaya yeni yaratıcılar meydana getirmeye hazır değilsen çocuk yapma.” İhtiyaç için çocuk dünyaya getirmek yanlış bir şey, yalnızlığını hafifletmek için çocuğu kullanmak yanlış, insanın kendisine benzer bir kopya çıkarmayı kendine amaç edinmesi yanlış. Tohumlarını geleceğe doğru kusarak ölümsüzlüğü araması da yanlış, sanki spermler bilinci taşırmış gibi!” Friedrich haklı: ödev, adap, sadakat, fedakarlık, özgecilik, kibarlık; bunların hepsi de insanı uyutmaya yarayan ninelerden başka bir şey değil hemde öyle bir uykuya yatırıyor ki kimse bu uykudan uyanamıyor, uyansada ancak yaşamın sonuna geldiği an oluyor bu. İşte o an, insanın hiç yaşamamış olduğunu öğrendi an oluyor. Kendinden başka hiç kimseye güvenmemelisin. Değişmeyen yalnızca ölülerdir. “Yalnızlığıma yenilip düşkünlüğümü başkalarına anlatacak olduğum eder zamanlardan sonra, hep kendi kendimden nefret etmişimdir. Kendime yabancılaşıyor, adeta ihanet etmiş gibi hissediyorum.” “Kaybetmek için önce sahip olmak gerekir. “İnsan ruhu, yaptığı seçimlerle belirlenir!” “Eğer tanrısız özgürlüğün coşkusunu ve büyümenin zevkini tatmak isteyen insanlardan biriyseniz, acıların en büyüğüne karşı kendinizi hazırlamalısınız. Bunlar bir araya gelirler ve asla birbirinden ayrı yaşanmazlar! Daha az acı istiyorsanız, Stoacıların yaptığı gibi siz de beklentinizi küçültmeli ve en yüce zevkten vazgeçmelisiniz.” “Bütün büyük filozoflar neden kasvetli olurlar diye bir sorun kendinize. Sorun bakalım, kimler daha emniyette, kimler daha rahat, kimler sonsuza dek mutludur? Ben size yanıtı söyleyeyim: Yalnızca sığ zihinli olanlar, yani sıradan insanlar ve çocuklar!” “Dans eden bir yıldız doğurmak isteyen, önce kendi içinde büyük taşkınlıklar ve kaos yaşamak zorundadır.” “Ben hem sevilen hem nefret edilen biri nasıl sıkıntı verir bilirim!” “Bence, ben yirmi yaşımdan beri kırkımı yaşıyorum!” “Sanki bütün hayatım boyunca yanlış melodiyle dans edip durmuşum.” “İşte en kötüsü bu ya! Hayat, doğru cevapları olmayan bir sınav. Her şeyi en baştan yeniden yaşama şansım olsaydı yine aynı şeyleri yapar, aynı yanlışları tekrarladım.” “Yaşam planınız sizin elinizde değilse varlığınızı rastlantıya bırakmışsınız demektir.” “İradenin geriye doğru çalıştırılmayacağı demek, iradenin yetersiz olduğu demek değildir! Tanrı’ya şükür, tanrının ölmüş olması demek, var olmanın acı olmadığını göstermez! Ölümün geliyor olması, yaşamın değerli olmadığı anlamına gelmez.” “Eğer kimse sizi dinlemiyorsa, bağırmak en doğal şeydir!” “İnsan dostunu, düşmanından daha zor affediyor.” “Şimdiki anı yaşamıyorum. Ya geçmişte ya da asla olmayacak bir gelecekte yaşıyorum.” “Evrensel bakış her zaman trajedinin etkisini dağıtır. Yeterince yükseğe tırmanabilirsek, o trajedinin artık trajik görünmediği bir yüksekliğe de erişebiliriz.” “Gördüğümüz şeyler görelidir, bildiğimiz şeyler de. Yaşadığımız şeyleri biz icat ederiz. Dolayısıyla icat ettiğimiz şeyleri yok edebiliriz.” Siz de alay etmeyi öğrenmelisiniz! Bu çok sağlıklı bir yoldur. İhtirastan vazgeçmek zorunda değilsiniz. Ama ihtiras duyacağınız koşulları değiştirmelisiniz. “Belki de Josef, güven içinde yaşamaktır tehlikeli olan. Tehlikeli ve ölümcül olan.” “Zaman durdurulamaz: bu bizim sırtımızdaki en büyük yük. En büyük mücadelemiz de bu yüke rağmen yaşayabilmek.” “Bizler arzu edilen çok arzu etme aşığızdır!” “Semptomlar yalnızca, ta derinlerdeki korkunun patlamakta olduğunu haber veren ulaklardan ibaret! Sınırlar, tanrının ölümü, tek başınalık, amaç, özgürlük ilgili derin kaygılar; yaşam boyu kilit altıda tutulmuş derin kaygılar artık zincirlerini kırıp zihnin kapılarını ve pencerelerini zorluyorlar. İşitilmek istiyorlar. Yalnızca işletilmek de değil, yaşanmak istiyorlar! “Bilinç, varoluşu kaplayan yarı saydam bir zardan ibarettir: Eğitimi bir görüş bunun arkasını görebilir; ilkel dürtüleri, içgüdüleri ve güç isteminin asıl neyin harekete geçirdiğini bulabilir.” “İnsan güzel bir tenin altındaki çirkinliği görmemek için gözlerini kör etmeden bir kadını sevemez; derinin altındaki kan, damarlar, yağ, sümük, dışkı; bu fizyolojik iğrençlikleri görmez. Aşık insan kendi gözlerini çıkartmalı, gerçeklerden ödün vermelidir. Benim için ise böyle bir gerçekdışı yaşam, yaşarken ölmek demektir.”
Nietzsche Ağladığında
Nietzsche AğladığındaIrvin D. Yalom · Ayrıntı Yayınları · 202352,6bin okunma
·
361 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.