Gönderi

480 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
10 günde okudu
“BALKANLARIN MAKÛS TALİHİ: GÖÇ…”
“Vatanımın bacaklarıma ve kollarıma ihtiyacı vardı. Ben de verdim..!” Evet, yanlış okumadık. Bu sözler, kitapta hikâyesi anlatılan iki bacağını ve bir de kolunu yitirmiş bir göçmene ait. Yaşadığı en kötü acılara rağmen kahramanca tevekkül edebilen bir vatan sevdalısı.. GÖÇ; Tüm toplumların olduğu gibi, Türk toplumun da makûs kaderi. Hangimiz göçmen değiliz ki. Birçok soydaş ya da dindaşımız şu an yaşadıkları topraklarda doğmamıştır. Mutlaka birilerimizin hayatında atalarından kalma bir yer yurt değiştirme olayı geçmiştir. Bazen bu göçler isteyerek yapılır, bazen de savaşlar, ya da ekonomik, politik nedenler buna mecbur eder. Ama ne olursa olsun, göç etmek zordur; bazen de bir insanlık dramıdır, hele ki işin içinde zorlama, şiddet kullanma varsa.. Bu kitapta 1687’deki ilk göçlerden günümüze kadar olan durumlar anlatılmış. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki son 4 asıra ait Balkanlardan (Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya ve Arnavutluğun) göç bilgilerini, karşılıklı mübadelelerini, kapsamlı olarak bulabilirsiniz. Verdiği bilimsel tablolar ve rakamlarla tam bir kaynak eser. Kitapta ayrıca birçok siyah beyaz eski resimler de mevcut.. Yüzyıllarca Osmanlıya ve Türklere ‘barbar’ diyenlerin, kendilerinin neler yaptıklarını anlatan da bir eser. Bulgar ve Yunan mezalimlerini okuyunca kanınız donar. Yaklaşık 5 milyon (!) masum insanın vahşice katledilmesine sebep ‘medeni’ ülkeler bu kitabı keşke okusalar. İçerisinde bu olayları yaşamış insanlardan, aynı zamanda bu mezalimleri yapanların tuttukları hatıra defterlerinden de birçok hikâye bulunuyor. Hepsi fotoğraf ve dipnotlarda belirtilen kaynakçalarıyla. Bir çok kez büyüklerimin ağzından da dinlediğim bu hikâyeler maalesef ki gerçek. Geçmişimizin sayfalarını birer birer çevirirken, acılarına tanık olurken, çok hüzünlendim.. Örn. bir Yunan, hatıra defterinde anlatıyor ki: ‘Türk çocuklarına şeker satarken, kolera mikrobu bulaştırıyoruz, hemen ölüyorlar. Kadınlarınsa saçlarından tutuşunca pervane gibi nasıl dans ettiklerini görmeli. Hele Türklerin vücudu tutuştuktan sonra, mısır kızartırken hasıl olan çıtırtılardan daha müthiş sadalar çıkıyor..’ Bir başka unutamadığım hikaye, o dönemde 5 yaşında olan Selanik doğumlu bir çocuk mübadilden; o zamanlar insanların çoğu vapurlarla Türkiye’ye nakledilmişlerdi. Yolculuk esnasında vefat edenler denize atıldıklarından, bebeği ölen anneler onları denize atmaya kıyamadıkları için, sanki emziriyormuş gibi yapıp yolculuk boyunca göğüslerinde tutmuşlar. Ve karaya ayak basınca ancak gömebilmişler. Bu 5 yaşındaki çocuk şahit olduğu bu durumu hiç unutamamış, bu travma değil de ne?.. Okunması, okutulması gereken bir başucu kitabı…
Göç
GöçH. Yıldırım Ağanoğlu · İz Yayıncılık · 201268 okunma
·
1 artı 1'leme
·
893 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.