Gönderi

304 syf.
7/10 puan verdi
·
28 günde okudu
Bulanık
Bu kitabı hakkını vererek okuyabilmek için inzivaya çekilip, dış dünya ile bağları koparmak ve ara vermeden bir solukta bitirmek gerek diye düşünüyorum. Aksi durumda, hayalin gerçeklikle iç içe girdiği, yazarın düşüncelerinin bir roller coaster hızıyla daldan dala atladığı romanı bitirmek epey zor. Yazım tekniği de ayrı bir zorluk katıyor. José Saramago'nun Körlük romanına benzer şekilde az sayıda paragraf ve sıfır konuşma ayracı ile tam konsantrasyon gerekiyor. Bir de Vedat Türkali'nin sıkça kullandığı bireyin kendi zihin çekişmesi de eklenince benim gibi aralıklarla okuyan ortalama bir okur için zor bir roman. Ama bir kere içine girince de neredeyse her cümlesinin altını çizmek istiyor insan. Eski sevgilisinin düğünü için geldiği Amsterdam'da anlatıcının iç dünyasına yolculuk yapıyoruz. Anne-baba ayrılığının yaraladığı bir çocukluktan sonra hep birşeylerin eksikliği ile "olamamış" bir hayat; yazar olamamış, iyi bir sevgili olamamış bir kişilik. Özellikle yazarın ikinci kez yeşil içkiyi içtiği kısıma kadar (ki ikinci kez mi içti bilmiyoruz) her satır "beni bir kenara not et" diye bağırıyor adeta. Ama işte o ikinci kez içilen yeşil içkiden sonrası tam bir hayal alemi. Ne nerede başlıyor nerede bitiyor takip etmek çok zor. Final bölümü, önce rahatladım dedirttip sonra insanı geriyor ve sonunda sürprizle bitiyor. Son bir not: yazarın "Mani oluyor halimi takrire hicabım" şarkısındaki "hicap" kelimesini günümüz Türkçesine "perde" olarak çevirmesi bilerek yaptığı bir hata mı merak ediyorum. Zira şarkının günümüz Türkçesinde karşılığı "Utancım halimi anlatmaya engel oluyor". Hicap burada utanç anlamında kullanılmış. Neden bilmiyorum ama yazar bu kelimeyi bu şarkıdan yola çıkarak bütün kitap boyunca perde/örtü olarak kullanıyor.
Amsterdam
AmsterdamBaşar Başaran · Doğan Kitap · 086 okunma
·
129 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.