Gönderi

Güneşsiz gökyüzü, havanın kokusu ve yolların gölgesizliği ona, başka bir zamanı, daha önce içinde yaşadığı başka bir şehri hatırlattı. Hatıralar, bana duyularımın var olduğunu belirtiyor; gelecek zaman da sadece endişe veriyor. Geçmişin dalgınlığına da kapılmamalı, geleceğin endişeleri artar sonra, kararlarda sarsıntılar olur. Uzun yolunu yavaş yavaş yürüdü. İşte hürriyet budur: Her köşeyi dönerken heyecanlı bir insan yüzü görülebilir. Hiç bilmediği, bir sokağa girdi: Buradan da çıkılabilir Sevgi’nin evine. Ona derim ki: Ben geldim. Ölmek üzere olan bir insan korkmamalı. Ölmek nedir? Yaşayabileceğini hayal ettiğin olayların bitmesidir ya da insanın öyle sanmasıdır. Küçük şeylerle avunamaz mı insan? Yanımdan geçen şu kadının, birlikte yürüdüğü erkeğe bakışı gibi bir görüntüyle teselli olamaz mı? Onlarla sonuna kadar gidebilseydim, buradan nereye gittiklerini ve birbirlerine neler söyleyeceklerini ve nasıl ayrılacaklarını ve ayrıldıktan sonra ne yapacaklarını ve gece nasıl soyunacaklarını ve nasıl yatağa gireceklerini ve kendileriyle başbaşa kaldıkları zaman ne düşüneceklerini bilseydim belki bir yaşama gücü bulurdum içimde. Ayrıntılar olmadıktan sonra... Vitrinlere baktı. Vitrinlere bakanlar, sonra dönüp birbirlerine bakarlar. Vitrindaşlar. Birbirlerini beğenmezler. İnsan, kendine benzeyenden hoşlanmaz da ondan. Yok canım. Ben, bana benzeyen birini bulabilseydim, geleceğe güvenle bakabilirdim. Vitrinlerin önünde bana ters bakanları görmezdim. Elbette öyle bakacaklar; vitrindaş olmaktan başka ortak bir yanımız yok ki. Ben vitrinleri, değiştirilirken seyretmeyi severim aslında. Kocaman beyaz bez pabuçlar giyen tezgâhtarlar, suçüstü yakalanmış gibi olurlar. İşte asıl onlar ters ters bakarlar adama.
·
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.