Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

·
Puan vermedi
İnsanoğlu yüzyıllar boyu peşinde koştu, onu istedi, elde etti, duygularını bastırdı, kimi zaman yaşanılması gereken bir olgu olarak gördü, kimi zaman toplumun, inançların, felsefi normların söylemlerine uydu, ama çoğu zaman göreceli bir kavram haline getirdi. Kültürler, medeniyetler ve farklı coğrafyalarda iyiliği ve kötülüğü, özgürlüğü ve serbestliği aynı çatı altında tuttu. ‘Tutku,’ bireysel özgürlüğüydü insanın, ama kontrol edilmediğinde ve ihaneti körüklediğinde de bir zaafa dönüşüyordu. “İnsanın koyduğu hiçbir yasa tutkunun dürtüsü karşısında ölümsüz değildir. Biz tek bir insan için mi yaratıldık? Eğer öyleyse, bu bizim varlığımıza karşı işlenmiş bir suç. Dürtünün önünde hiçbir yasanın hükmü yoktur. Yasalar köleler içindir.” Karamsar ve bir o kadar gizemli olan Richard Rowan bir yazardır. Saatler ve günler boyu odasından çıkmayarak hapseder kendini. O, kendisini dış dünyaya tamamen kapatırken, sorumluluğunu unuttuğu eşi Bertha durumdan hoşnutsuzdur. Onun kendisine değer verdiğinden şüphelidir ve ‘başkası’ olduğu kuşkusu da gerçektir; Yasak bir ilişkiyi kıvılcımlayan mektuplar Beatrice’e yazılır. İkinci yasak aşk Robert ve Beatrice’nin Richard Rowan’ın ailesini ziyaret etmesiyle başlar. İlgisizlikten ve sevgiden hoşnutsuz olan Bertha aynı yöntemi izler; Bihter ve Behlül’e yeni bir Behlül Bihter! Bertha bu ilişkiyi kullanır bir anlamda. Eşinin gerçek sevgisini su yüzeyine çıkarmak, Ona “Dur” demesini duymaktır. Ancak Richard, eşinin Robert’la geçen diyaloglarını kendisine rahatlıkla anlatmasından sonra verdiği tepki pek soğukkanlı olur. ‘Onu sevmende sorun yok, seni o hak ediyor olabilir’ demeye kadar vardırır. Bir anlamda umurunda olmaz. Saf bir kadın olarak görür eşini Richard. “Aşk (bir başkası için iyinin arzulanması olarak anlaşıldığında) aslında öyle alışılmadık bir fenomendir ki kendini gizleyemez. Ruh yeniden bakire olamayacağı ve kendini yeniden bir başkasının ruhunun denizine atacak enerjisi kalmayacağı için bu yetisizlik ve ruhsal enerji yokluğunun bastırılmış bilinçliği Bertha’nın düşünsel felcini açıklar.” Bu dörtlü arasında sanki sıradan, hayatın içinden bir şey oluyormuş gibi bir hava hakimdir. Robert’ın ‘kadın’a olan sevgisi sahip olmaktır. Düşüncelerin, kalplerin birbirine bağlanmasını pek özümsemeyen kısır bir düşünce yapısı… Bertha’ya dökülen cümleler, onu kendisine aşık eder. Cümlelerinde görülmez ama Richard, içten içe karşı cinse karşı küçümseme gösterir. Canetti’nin veya Schopenhauer’in küçümsemelerinden farklı olmayan bir küçümseme. Robert’ın Bertha’ya olan sevgisi, kendi gururu ve asaleti için bir dövüşmeden ibaretti. ‘tutku’larının dışavurumunu sağlayacak birinin mükemmel olması lazım değildi, herhangi biri olsa yine kafiydi. “Robert: Gözümüz hiçbir şey görmez. Düşünemez oluruz. Yalnızca onu elde etmek, ister vahşice de ister hayvanca, ne dersen de.” “Richard: Korkarım, bir kadını bu türden elde etme tutkusuna sevgi denemez.” Sevgi, et ve kemik sevgisinden mi ibaret? Birbirinden ağdalı sonu gelmeyen sevgi cümlecikleri mi sevgi? Sevgiyi yaşamaktan çok, onun ne olduğunu ve nereye götüreceğini bilerek o sevgiyi ilerisi için inşa etmek değil midir aslolan? Yoksa gelenekler mi bunu söyleyen? Ufak da olsa gözlemin sonucu belki. Kendi kültürümüzde anormal, başka kültürlerde olağan görülen şeylerin altını doldurmak nasıl abes kaçıyorsa, insanın anlamakta zorluk çektiği, hayatı boyunca da anlamlandıramayacağı şeyler de burada kopuyor işte… Kabul etmediğimiz ideoloji ve kültürün çevresinde doğarak yetişen ve o kültürle bezenenler ile aynı hayat tarzına, aynı düşüncelere, aynı inanca sahip olmadığımız için yadırgayamayız. Fakat iyinin ve kötünün ayrımını süzgeçten geçiren insan aklı nasıl olur da bazı şeyleri yorumlamakta ‘araf’ta kalmaz? Saf bir sevgi ile sahip olmanın uçurumunu yok saymak ve bedeni et yığınından ibaret görmek mi? Yok, ama kişi, bireysel özgürlüğünü savunmalı, yaşamalıdır(!) Biraz Beyaz Geceler, biraz İçimizdeki Şeytan. Benzer olan, Richard gibi ‘ölü ruhlu’ karakterlerin bu kitaplarda görünmesi. Elinden çok şey gelen, ama hiçbir şey yapamayan, yapma isteği olmayan ve hep kendi içine sürgün karakterler… Son sayfayı çevirdiğimde, düşünce ve çıkarımların zenginliğini içeren eserlere bir yenisini daha eklediğimi düşündüm. Senaryoya uyarlandığı farz edilse -ki Türk dizileri yasak aşklara, ahlaki normları yok saymaya bayılır- görmeye alışkın olmadığımız, basitleştirilmiş bir ‘edebi’ yapım çıkabilirdi belki de.
Sürgünler
SürgünlerJames Joyce · İmge Kitabevi · 2001242 okunma
·
97 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.