Gönderi

·
Not rated
Bazı kitapların girizgâhı kapağından başlar. İçeriğe dair ayrıntıların sıkıştırılmış halini sade bir resimle bile görürüz. Serbest Düşüş, bilinçaltı mesajını başarılı olarak kapağına yansıtmış kitaplardan biri. İnsanın doğumundan ölümüne kadar olan yaşamı, resimdeki gibi düşüşleri barındırır; gerek fiziksel, gerek ruhsal olarak… Dünyaya gözlerini açan bir bebektir bazen düşüş, rüyada bir boşluğa kapılma hissidir, bazen de gözlerini sonsuza kadar kapatmanın verdiği bir şekildir. ruhbilimdeki merkezi ise çoğu zaman korkunun, kabuğa çekilmenin tezahürüdür. Serbest Düşüş’te, yaşamı boyunca sayısız düşme eylemi gerçekleştiren bir insanın, zihindeki film şeridini geriye sarmasına, ilk düşüş anını sorgulamasına şahit oluruz, aynı zamanda anlatıcının gözlerinden kendi dünyamızı da hikayeye ortak ederek içselleştirmeye dahil oluruz. “Ben neyi arıyorum? Ben, sorumluluğun başlangıcını, karanlığın başlangıcını, kendi başlangıç noktamı arıyorum.” Serbest Düşüş, William Golding’in en önemli eserlerinden biri. Genelde anti-faşizm ürünü olan romanlarıyla çalkantılı dönemine eleştiri getiren yazar, Sineklerin Tanrısı, Görünür Karanlık, Piramit romanlarında olduğu gibi bu eserinde de eleştiri oklarını insanlığa çeviriyor. Sineklerin Tanrısı’nda yıkım edebiyatının en iyi örneklerinden birine imza atan Golding, bu romanında, diğerlerinden farklı olarak insanlığın yaşamakta olduğu çöküntüyü çok katmanlı olarak ele alır; kimi sayfalarda Freudyen tahliller yüzünü gösterirken, “savaş” sözcüğü geçtiğinde gizli bir Maria Remarque gerçekçiliği çıkar ortaya. Anıların başlangıç noktasından yaşadığı anına kadar olan zaman dilimlerinin bölünmesiyle kopukluk gösteren roman, kahramanın zaman içinde geçirdiği kişilik evrimi ve pişmanlıklarla Proust’un Kayıp Zamanını hatırlatır nitelikte seyreder. Bazı kitapları anlaşılır kılabilmek, zihin kütüphanemizdeki kitapları anlaşılmak istenen kitabın hizmetine açmakla mümkün olur, aksi durumda kitabın sıradan bir okuma olmaması için sebep bulamayız. Serbest Düşüş de o kitaplardan biri. Sammy Mountjoy’un hikayesine tanık oluruz. Resimlerini Tate Gallery’nin duvarlarında sergileyebilmiş yetenekli bir ressamdır Sammy. İkinci Dünya savaşında, kendisini düşünce hücresinde tutsak bularak, yaşamını bilinçaltının derinlerine işleyen karanlığın ve zorbalığın gölgesiyle yaşamak zorunda kalır. Varoluş problemi çeker, başka deyişle karanlığının meşalesini arar. Çocukluğuna inerek, bütün hayatını tekrar resmeder. “Özgürlüğümü ne zaman kaybettim?” sorusu kendine yöneltilen yolculuğun başlangıcıdır. Sammy’nin yaşadığı buhranlı dönem hayatını, ‘ben’ini büyük ölçüde etkiler. Karanlığın -arkasında trajik bir hikayesi olan- kimilerini gizlediğini görürüz bu kitapta. Daha üzücü olan şeyin, bu karanlığın inlerine hiçbir zaman gidilmeyişi; mutluluğun ve mutsuzluğun nedenlerinin fark edilmemiş olmasıdır. Fark edildiğinde ise yerini hızlıca başka birine devredileceği gerçeğini taşımakla huzursuzluğun bulaşıcı etkisini görürüz. Sammy’nin siyasi çekişmeleri, gençlik yılları ve en çok aşk figürü bunu yansıtır. Sıkı bir sahip olma içgüdüsü görürüz Sammy’de. Geçmişte yaşadığı kötü anılar, birine saplantılı olma durumuyla kendisine geri dönmüştür, yaşadığı boşluğu aşka dönüştürerek, sevdiği kişiye –Beatrice- hayvansı dürtülerle yaklaşmasına neden olur. Her şeyin altında çaresizliğin ve kaybetmenin kederi yatar. Karşılık bulduğu şey onu kimlik arayışından kurtaracak değildir ve bundan dolayı daha fazla dibe yaklaşır. Farkındalığın kemirici dünyasındadır. “Belki hikayemi baştan sona tekrar okuduğum zaman, pınarın suyu kadar berrak olan o küçük çocukla durgun bir havuzu andıran yetişkin adam arasındaki bağlantıyı göreceğim. Biri, her nasılsa diğerine dönüştü.” Sineklerin Tanrısı’nda İkinci Dünya Savaşı Distopyasını bir adada resmeden Golding, bu kitabında aynı savaşın dehşetini yineler, bu kez dehşetin otoriter sesini daha fazla duyarız. Makyavelizmin çıkarcı dalkavukluğunu, Nazizmin diktasını, Pozitivizmin değerleri reddedişini, tüm bunlara karşın Joseph K.’nın biricikliğini görürüz, Sammy’nin “günümüz dünyasını aydınlatan” savaşımı, kendi benliğiyle de olan savaşımıdır aslında. Özgürlüğünün engeli olan geçmiş zamanın kötü anıları bir hastalık gibi Sammy’i takip eder ve otoriteden nefret etmesine rağmen yaşadığı aşklar üzerinde hastalıklı ben’ini gösterir. Farkındadır. Bu sebeple geçmiş zamanı yeniden yakalar. “Burada mı? Burada değil.” Kaybedilen özgürlüğün sınırlamalarına ne kadar yakınsa, o kadar çok düşünsel anlatımla karşı karşıyadır ve aynı oranda suçluluk duygusu beraberinde izler. İnsan olmaya dair ironilerle çevrili bir roman, Serbest Düşüş. Sosyal makinenin kontrolü, krallığın otoriterliği, sömürünün kapitalizmi, savaşın tutsaklığı ve özgürlüğün baltalanması; Tüm bu türevlerin toplamı haline gelmiş insanların yer çekimine kapılmaktan kendini alamadığı bir boşluktur. Bu gerçeği tersyüz etmenin mutlak cevapları olmasa da, görülen ve hissedilen şeylere, farklı bir renkte ve dilde eşlik etmek her zaman rahatlatıcıdır.
Serbest Düşüş
Serbest DüşüşWilliam Golding · İş Bankası Kültür Yayınları · 2016792 okunma
·
70 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.