Gönderi

·
Not rated
Osmanlı patrimonyal saray kültürünün gelişmesindeki önemi ortaya koyan bir kitap, Şair ve Patron. Osmanlı Devleti'nin temel yapı ve menşeinde görülen patrimonyal prensibin usta-çırak ilişkisinde olduğu gibi sistematik bir zemin üzerinde işlevsel hale geldiği belirtiliyor. Devlet-i Aliyye'nin Coğrafya gözetmeksizin zamanın ünlü sanatkar ve âlimlerine lütuf ve maddiyat vaadederek himaye altına alan yapısını görüyoruz. Fatih, Bayezid, Yavuz ve Kanûni bu havuzun oluşturulmasında önde gelen isimler olarak zikredilir. Özellikle Fatih'in Batı'nın önemli sanatkârlarını, -heykeltıraş, ressam, mimar- payitahta çekebilmekteki marifetini biliriz, kültürel alanda gerçekleştirdiği büyük atılımlarla Osmanlı Rönesansını başlatmış kişi olarak da kabul edilir Fatih. Kâtip yetiştirmede olan bürokratik sistemin etkisi, toplum nezdindeki çırak-kalfa-usta sistemini beraberinde getirdiği söylenilenebilir. Hacmi az olan bu kitapta devlet-insan arasındaki ilişkinin sistematik boyutunu incelerken aynı zamanda devlet-toplum yapısına da girmiş oluyoruz, her ne kadar meselenin toplum tarafına olan izdüşümleri kitapta az yer bulsa da. "Saraya ve ricâl-i devlete bağımlı sanatkâr, ki Osmanlı sultanları şairliğiyle muşhurdur- bir eserin "makbûl ve mûteber olması" her şeyden önce sultan'ın iltifatına bağlı idi." "Kasideler, başta öbür dünyada Tanrı'nın rızasını, Peygamberin, velilerin şefaatini ve bu dünyada patrimonyal siyasi güç sahiplerinin himaye ve inaniyetini kazanmak için yazılırdı." Bu yapıyı satranç taşlarına benzetmemek olanaksız. Merkeziliğin mutlak olduğu toplumların siyasi arenasındaki tek güç, bir güce dayanır: şah ve diğerleri. Şahın inaniyet ve lütfuna mazhar olabilmenin yolu şairin kasidesindeki niteliğe bağlıdır. Ancak yukarıdaki alıntıda belirtildiği gibi bu düşüncenin temeli din-i mübin'in kaimliğine riayet etmekse, o zaman şairin kalemi kılıç olabilir, sadece patron nezdinde kalan şairin olsa olsa bir yelpaze görevi olur. Bir hizmet düşüncesi; ama onun ötesinde asıl taşınılması gereken öz küffarı mat eden güce hizmet, şahtan önce din-i mübin'in emrinde olma bilincidir. "Yüksek bir estetik ve sanat felsefesine sahip mediciler olmasa idi, Floransa'nın büyük sanatkârları, elbette yetişmezdi. 4 divan sahibi şair hükümdar olmasa idi, Türk edebiyatının büyük dehâları belki ortaya çıkmazdı. O dönemde, şaheserlerin çoğu, önemli ölçüde, seçkin sınıfın iltifatı, yüksek kültür ve duygu inceliği, sanatkârı korumaktaki ilgi ve heyecan ile açıklanabilir." M. Bardakçı, -1:13:30'dan itibaren- kitabın devlet-şair ilişkisinin gerekliliği üzerine küçük bir vurgu yapmış: youtu.be/cWAFhbQkqZQ * Patronaj olmadan sanat olmaz. İtalya'da da böyle olmuştur çünkü Rönesans'ın temeli budur. Divan edebiyatı bu şekilde ayakta durabilmiştir. Kitabın teması açık, ancak görünmeyen bir yüzü daha var ki programda bunun dile getirildiğini göremiyoruz. Merkeziyetçiliğin sanatçı üzerindeki himayesi bir tarafa, sanatçının sanatını icra edebilmesi için otoritenin onayını gereksinmesi üzerinde tartışılması gereken eleştirilerin yer bulmasıdır önemli olan. Sanatçıdaki maksadın hangi duyguya cem olduğunu bilebilmek o şiirleri gözden geçirmekle mümkün olur ancak burada mevzubahis olan şey, şairin taşıdığı maksattan çok, o maksadı kullanma "zorunluluğunu" taşımakla mükellef olmasıdır. Uzun lafın kısası, köprüyü geçebilmek için güzelleme sunmak zorunda bırakılan ve böylelikle gerçekçi olabildiği düşünülen sanatçının yapıtını oluşturmasındaki mecburiyetin irdelenerek şair-patron ilişkisinden daha geniş bir yelpazeye yayılması gerekliliğinin göz ardı edilmesidir. "Karacaoğlan gibi - realist, natüralist nitelik gösteren şiir, sanat sayılmaz; itibar görmezdi" Meselenin kilit noktası. bayherşeybilirciler bu alıntıya denk gelmişler midir? Alınan o notlar arasında bu cümlenin altı çizilmiş midir acaba? sadece himaye meselesinden ibaret midir yani? Osmanlı'nın sosyolojik hareketlenmeleri ile tabakalar arası çatışmalar bu kitabın sınırlarını aşan bir konu elbette. ama o sınırlara biraz girmekte fayda var. Kitabın ikinci kısmı Fuzuli üzerine temelleniyor. meşhur "Selâm verdim rüşvet değildur diye almadılar" satırlarının arkasındaki meselenin farklı olduğunu öğreniyoruz bu kitapla. İnalcık da bu gerçeği, Fuzuli'nin şiirlerindeki acının patron bulamayışından ileri geldiğini ifade eder. Şaşırtıcıdır. "Patrimonyal bir toplumda, Fuzûlî için durum-bütün istignâ ve gururuna rağmen- başka türlü olamazdı." Burada bir istibdad düşüncesi beliriyor. Eserin akademik rasyonelliğinden sapmayışı kesin bir yargıyı güçleştiriyor. Bu konuda ciddi ağırlığı olan taraflı tarafsız kitap onerilerine açığım. buradan çıkardığım bir başka izlenim ise güç tutulmasının dünden bu yana değişmediği... Ancak bu izlenime gelmeden önce Fuzuli ve dönemine ilişkin kitapta olmayan, önemli bir sosyolojik saptama var. Aynen alıyorum. "Fuzuli'nin hayatına bakılarak Türkiye'nin toplumsal yapısı ve ilişkilerindeki gerçekler çarpıcı bir biçimde kavranabilir. Bu bağlamda Fuzuli'nin ahlak, terbiye, yaltaklık, rekabet ve düzenbazlık gibi değerler üreten intisap ahlakına karşı süreç içerisinde yetenekleriyle gururlanan, başkentteki ahlaksızlıkları düşünüp kıyıda kalmış olan konumuna bakarak avunan, yeteneklerinin fark edilmemesi nedeniyle sitemkâr bir tutum geliştiren, iktisadi anlamda fakirleştikçe kendi durumundan şikâyet etmeye başlayan ve yaşadığı iktisadi zorluklar ile yeteneklerini ifade edememenin verdiği ruhsal yıkımın birleşmesiyle birlikte isyan eden bir aşamada dahi en sonunda bilim insanını ve sanatçıyı tevekkül ederek patron aramaya yönlendiren trajik bir hayat yaşamış olması oldukça ilginçtir. Bu örneğin, Orta Asya ve yakındoğu medeni kültüründen beri süregelen patronaj ilişkilerini zirve noktasına getirdiği bilinen Osmanlı İmparatorluğu'nun mülkiyeti, tebaayı ve siyasi egemenlik gücünü hükümdarın iradesine bağlaması sürecine bağlı olarak bu toplumdaki bilim insanı, sanatçı, zanaatkâr, idareci veya asker gibi birçok yetenekli kimsenin kendini var etmesi için patronun inayetine ve lütfuna erişmek zorunda kaldığı bir intisap ahlakına işaret ettiği belirtilebilir. Buna rağmen Osmanlı İmparatorluğu'nda münferit örneklerin haricinde tavsiye eden, tavsiye edilen ve tavsiyeyi kabul eden şahısların bilge, adil ve itidalli bir tutum geliştirmiş olması nedeniyle uzun bir dönem boyunca bu mekanizmanın sorunsuz bir şekilde işlediğini de görmek mümkündür. Bugünün sorunu ise artık Fuzuli'nin geçirdiği ruhsal dönüşümün toplumsal olarak hissedilir bir noktaya gelmiş olmasıdır denebilir. bu nedenle Fuzuli örneği üzerinden yakıcı toplumsal sorunları tartışmak anlamlı görünmektedir." Fuzuli'deki acıyı, bir yâr'a kavuşamayıştan ötürü gelen bir acı olarak yorumlarız. O acıyı sevdiren yâr, onu bir olan yaratıcıya ulaştırır. Patron bulunabilseydi, yâr acısı belki de olmayacaktı, yâr olmasaydı yaratıcıya bu denli acıyla ulaşılamazdı. Ama bulunmayan patron nihayetinde yine bulunur ki bu patron yâr'dır. Öyle ki yolundan geçen kedi bile tapılası olagelir. Neyzen Tevfik meseleyi güzel anlatır. Bu kitabın okuru Fuzuli'nin tapınması ile karacaoğlan'ın natüralistliği arasında bir bağ kuracaktır. -Fuzuli'yi uyuşmanın, karacaoğlan'ı bilincin timsali olarak görüyorum- İnsanın benliğinde cereyan edenlerin -ki bu birçok yalpalanmayı içerir olmalıdır- beşere duyulan sevgide gerçekleşmesi Yaratıcı'ya ulaşmanın bir yoludur. Binbir gece masallarında yaşamayı reddeden ıslah ediciliğe, her şeyin arzuda toplanarak güzel sıfatlar kazandırıldığı bu zamanlarda daha çok sarılmak; zamana, insanlara, hayatlara, kitaplara daha sahici yaklaşmak icap ederken ilişkilerin üzerinde durmak daha da haizleşiyor. Güç tutulmaları... Hükmeden, diş geçiren o gücü arayış, o güce sahip olmak: yetersizlik ve eziklikle gelen paralanma doyumunun sorgulanışı, sorgunun olmadığı yerde insanın güçsüz olduğu söylenirdi, paralanma istencinin olmadığı yerde de insan güçsüz olurdu. kime göre olurdu? güce tutulanlarca. Bir üçüncü dünya ülkesindeyseniz, evet! siz de o şanslı kişilerden birisiniz. Dilinizden dökülen cümlelerin tonajı yeterince baskın gelemiyorsa, kitlenin dışındaysanız, kendinizi tebrik edebilirsiniz. Her sabah kapınızı çalacak güç istilâlarına tutulacaksınızdır, ama bu sefer üniformalar tarafından değil, üniforma tutkunları tarafından.
Şâir ve Patron
Şâir ve PatronHalil İnalcık · Doğu Batı Yayınları · 2019650 okunma
·
126 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.