Gönderi

Burada çok kolay olarak apaçıkmış gibi kabul edilebilen dikkate değer bir nokta meydana çıkıyor: İdeal kuruluşlar, sa­dece kendi kendileri için geçerliliği olan ve bizim için sadece araştırma konusu olabilen şeyler değildirler; onlar bizim algıla­dığımız dünyanın real kuruluşlarını ve real olaylarını yönetir vedüzenlerler. Fakat, onların hepsi böyle değildir. Ancak ilk kez fiziksel, astronomik, kimyasal deney, bize sayısız kuruluşlardan ve işlevlerden hangisinin real alanda bir rol oynadığını götse- rebilir. Örneğin konik kesitler ve bunlara uygun olan işlevler,gökyüzündeki cisimlerin devinimlerinde ya da atılan bir şeyin hareketinde çok önemli rol oynar; fakat matematik bakımından kuşkusuz daha az ilgi çekici olmayan başka eğriler ve işlevler bir rol oynamaz. Denebilir ki, matematik ideal bilimler, bize içinde realite karakterlerini düşünebileceğimiz geniş bir olanaklar alanı sağlıyorlar. Fakat bu olanakların ancak küçük bir bölümü, bize deneyim yoluyla verilen şeylerde gerçekleşebili­yorlar. Halbuki real alanda ideal kuruluşa uygun gelen bir şey bulunduğu zaman (örneğin, gezegenlerin yollarının, elips şek­linde olması gibi) matematiksel işlemler, o şeyi kesin bir şekilde belirliyor; bu işlemler, artık ortadan kaldırılamıyor, kesintiye uğramıyor; -olsa olsa gizlenen olay, başka bir etkiyle, bu etki­nin matematik yasası ile karşılaşabilir. Böylece real olan her şey, ideal alan tarafından yönetilmekte ve onun tarafından taşınmaktadır; real olan her şey, ideal bilimin kendisi için tanı­dığı ve aydınlattığı mekân yapılarıyla, sayı ve işlev yapılarına göre kurulmuştur. Bu, burada var olan, bize ve bizim düşün­memize bağlı olmadan var olan bir şeyin söz konusu olduğunu göstermektedir. İdeal var olan, kendi alanı yahut sferi dışında bulunan real varlığı, yani sıradan anlamdaki varlığı yönetir. Pla­ton bunu şu şekilde anlatıyordu: Sıradan anlamdaki şeyler (on- tâ), kendilerini algılarımıza veren şeyler, öz yapısını kavraya­bildiğimiz kuruluşlara katılırlar. Platon bu düşüncesini şöyle de anlatır: “/öfealar sıradan anlamdaki şeylerde de yer alırlar/’ Fa­kat bu düşüncelere, bizim burada dikkate alamayacağımız dü­şünceler de karışıyor. İdeal bir bilim olan matematikle real bir bilim olan fizik arasındaki ilişki, bize şu noktayı göstermiş ol­du: İdeal varlıkla real varlık arasındaki belirleme ilişkisinin özelliğini kavramak kolay değildir-; çünkü burada çok esaslı olan bir sorunsal gizlidir.Böylece bilgi teorisi alanında ortaya çıkan ve Kant tara­fından a prioribilgi adı verilen çok önemli bir bilgi türü ile kar­şılaşmış bulunuyoruz. Bu bilgi türü, bizi bilimlerin sınıflandırıl­masına, yani bilimlerin iki ana gruba ayrılması hakkındaki esas görüşe götürdü. Bu görüş, ontolojiyle, Aristoteles’in “ilk felse­fesiyle” ilgili bir görüştür. Bu görüş şudur: Var olan daima aynı türden değildir; var olanın esas türleri vardır. Biz, var olanın bu esas türlerini birbirinden ayırmak zorundayız; ve var olanın esas türleri de şunlardır: İdeal varlık, real varlık. Bundan da şöyle bir sonuç ortaya çıktı: İdeal varlık, real dünyanın esas ya­pısına katılır -bundan dolayı real varlığın bilimleri, ideal bi­limlerin bağımsız olarak elde ettikleri bilgiler için zengin bir uy­gulama alanı oluşturur. Bu ontolojik temel olgu, bütün doğa bi­limlerinin, hattâ tekniğin bütün kollarının, neden matematik yöntemler ve yardımcı araçlardan hareket ettiklerini anlaşılır bir hale getirir. Bu ontolojik temel olgu, aynı zamanda şu noktayı da anlaşılır bir duruma getirmektedir: Algılardan, örneğin bir yere çizilen bir üçgenden ya da çarpma tablosundan hareket edilerek bu ideal temel yapılara, biçimlere varılabilir ve bir şeyi ilk kez öğrenirken de onlara dayandırabiliriz. Duyulara verilen şeylerin sadece incelenmesi, hattâ o şeylerin ölçülmesi ve sa­yılması, bize ancak bir olgu bilgisi sağlayabilir. Böyle bir bilgi, bizi, matematiğin istediği ve sağladığı gibi, şeklin ya da sayı­ların zorunlu olan özüne götüren genel bir bilgi olamaz. Fakat duyu yoluyla algılanan, burada ve şimdi var olan, ancak düşün­sel bir görüş ve esaslı bir düşünme yoluyla kavranması gereken ideal var olana ulaşmak ve ona atlayabilmek için bir neden, gö­rünüşte ve geçici bir dayanak noktası olabilir. Zira real olarak bir yere çizilen şekiller ya da sayılan şeyler, Platon’un söylediği gibi, herhangi bir şekilde genel, ideal olan öze katılırlar. Çizilen bu şekiller, sayılan bu şeyler (ki biz, onları meydana getirdik) real varlıkları bakımından kendi immanetıt (içteki, içte duran) yasaları tarafından yönetilmişlerdir; fakat bu yasaların ideal geçerlilikleri, zamanüstü olan ‘varlıkları vardır’.Şimdi burada, bilgi teorisinin alanına giren bilimlerin sı­nıflandırılması sorununda da mantığın temel yasalarını ince­lerken karşılaştığımız sonuca vardık: Ontoloji, mantık, bilgi teorisi, felsefenin temel disiplinleridir; ve her birisi de kendine göre bir tür “ilk felsefe”dir. Fakat bunların hepsinin arasında sıkı bir bağlılık vardır; onlar zorunlu olarak birbirine dayanırlar ve birbirini tamamlarlar.
Sayfa 104 - DOĞUBATI YayınlarıKitabı okudu
·
35 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.