Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

198 syf.
9/10 puan verdi
·
9 günde okudu
Şiirler Çağla, Tamgalar, Hudayinabit şiir kitaplarından sonra deneme tarzı eseriyle tanıştım Süleyman Çobanoğlu’nun. Kök ve Ekin adlı iki ayrı bölüme ayrılan deneme kitabında özden, deşilmemiş meselelerden net bir şekilde ve tavizsiz bir tavırla bahsediyor. Yunus Emre’den, Nasreddin Hoca’ya, Ali Şir Nevai’den Ahmet Yesevi’ye, Kutadgu Bilig’den Karacaoğlan’a, Köroğlu’ndan ozanlarımıza, dokunulmamış kavramlarımıza, konuşulmamış meselelerimize ve en çok da Türkçemizin geldiği noktaya bir bir değiniyor. Ablamla kitap üzerine sohbet ederken bana gördüğü bir yorumdan bahsetmişti; Çobanoğlu deneme yazmasın şiirden devam etsin diye. Ne kadar boş bir yorum olduğunu kitabın sonunda eriştiğim dert ile tasdiklemiş oldum. Çobanoğlu “İnsan sözcüklerden yapılır.” (s. 46) diyor. Özgün üslubu, bu sözün haklılığını ortaya çıkarıyor. Düşmekten düşünce, delmekten deli, göğden göğercin, bizi biz yapan dilimizin engin dehlizi ve incelikleriyle karşılaşıyoruz denemeler arasında. Çobanoğlu’nun Yunus Emre üzerinden anlattığı hatta okurun yüzüne çarptığı düşünceleri bana “hele şükür biri bunları kıvırmadan eveleyip gevelemeden yazdı.” dedirtti. Öyle ki: “Tüten en son ocak”ı yedi yüz yıldır tüttüren, “cennet cennet dedikleri birkaç evle birkaç huri” dizesini okuduğu için dönemin öğrencilerinin katline cevaz veren Ebussuud değil; büyük Yunus Emre’dir. Yunus’un bir tarikatı, cemaati, vakfı, sivil toplum örgütü, derneği olmadı. Sadece şiiri vardı. Onun vurduğu “tamga”, aynı zamanda, “şiirle ne yapılır ve tarikatla ne yapılmaz” sorusunun da ebedi cevabıdır.” (s. 64) söylemi yıllardır kavuşmayı beklediğim düşüncelerdi sanki. Biri bunları anlattı, hem de eveleyip gevelemeden, akıcı bir Türkçe ile. Dişe dokunur kıldı. Çobanoğlu’nun düşünceleri doğru veya yanlış, kabul edilebilir ya da kabul edilemez deneme yazıları bende haklı bir his yaşattı. Nowadays başlıklı yazısında sanki ‘hiçbir çekincesi olmadan kaleme aldı’ söylemime cevap veriyordu: “Gerçeği, hukuk tiyatrosuna takılmadan söylemek için sözünü eğip bükmek ve/veya saygınlık ve etkinliğini sağlamak için bir çevrenin, bir hizbin, bir topluluğun saçakları altında durmak. Gazeteci, akademisyen, politikacı ya da varsıl. Oysa ozan ikisini de yapamaz.” (s. 121) Evet Çobanoğlu bir ozandı ve bunların kaygısını hiçbir zaman yazılarında taşımadı. Gelelim beni etkileyen ve aslında yazarı da derinden etkilemiş olan yurttaşlık bilgisi başlıklı deneme yazısına. Ahmet Uluçay’ı hepimiz tanırız, biliriz diye umuyorum. Onun erken ölümü ve sinema yapmak için uğraşını bir hüzünle anımsarız. Çobanoğlu, Uluçay’ın canını en çok yoksulluk veya sinema yapmak için cevapsız bırakıldığı kapılar değil, köyün kahvesi yaktı diyor. Köyün kahvesinin o acımasız eleştirileri kapanmaz ağızları idi yakan. Kitap hakkında tüm gizleri ortaya dökmek istemediğimden bu anımsamayı yarıda kesmek istiyorum. Ancak Çobanoğlu’nun da ifade ettiği gibi “özü berkit, onu güçlendir, onu ortaya çıkar, onu tutuştur, onu ışıt. Tözle uğraş. Zamandan ve zamanın halkından sakın. Kahveye yenilme.” (s. 128) Kahveye yenilmeyelim.
Kök Ekin
Kök EkinSüleyman Çobanoğlu · Ötüken Neşriyat · 202357 okunma
·
118 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.