Gönderi

468 syf.
·
Not rated
Karanlık Cringe Balonu
Adeline'ın nesine bu kadar kuruldum hiçbir fikrim yok ama devam edeceğimi söylemiştim, sözümü tuttum. Adeline'ı avlıyoruz. İlk kitabın sonunu pek net hatırlayamasam da bu kitabın başlarında bir hayli hızlı bir girişle "Tövbe, bismillah!" olduk. Adeline Hanım'ın kaçırıldığı ve Zade'e ayar olsun diye 'yetiştirilme evi' tarzı, kadınları köleye çeviren bir evde geçirdiği birkaç ayı okuyoruz. H. D. Carlton'ın yarattığı bu acımasız çevreyi sevdim. Çevrenin doğasını değil ama dürüstlüğünü. Çünkü buna benzer, sırf erkek karaktere ders olsun diye sevdiceğini kaçıran bir sürü kötü karakter okudum. Az da olsa bir gerçeklik beklerdim ama o kitaptaki karakterler bir türlü başrol kızımıza elini süremezdi. Bir şekilde başrol kızların garip bir dokunulmazlığı olurdu. Çok mucizevi şekillerde işin içinden sıyrılır ve başrol erkek beyciğimizin üstün gayretleriyle kurtulurdu. Sadece kaçırılmanın verdiği bir travma kitabı süslerdi. Bu kitapta öyle değil. Baya, dümdüz Adeline'ı evirip çeviriyorlar. Hiç öyle 'Ya, bu şimdi başrol, biz buna el etmeyelim," falan yok. Ayrıntıya girmeyeceğim ama bir kaçırılma durumunda olası bütün ihtimalleri tecrübe ediyor Adeline. İlk bölüm Adeline'ın kaçırıldığı evde geçirdiği değişim ve Zade'in onu bulmak için yaptıklarını anlatıyor. Elbette Adeline kurtuluyor ancak travmalarını da bir hayli canlı ortaya koyuyor. Açıkçası ilk bölüm benim soluksuz okuduğum kısımdı. İkinci kısımda nedense Zade ile buluşmalarını sevmedim. Benim için Zade'in bu kendini bilmiş tavırları hep sinir bozucu olmuştur. Yani tamam, insanın kendine güvenmesi hoş, sen de iyi bir kötüsün falan Zade Bey ama el insaf yahu! Zade'in ve Adeline'ın Zade'den 'Tanrı' diye bahsetmesi aşırı itici bir şeydi. Bir de sürekli Adeline'ın bahsettiği bir 'Dişi Şeytan' var. Allah'ım sen bana sabır ver. Sanırım bu yazarın kendi görüşlerinden kaynaklanan bir şey. Bana çok bayıcı geliyor. Dişlerimi kamaştırıyor, öyle sinir bozucu. Gelelim kitabın diline... Sanırım fazla Amerikan-vari oluşundan kaynaklı olacak 'bebeğim, kahrolası, lanet' gibi sözcük tamlamalarıyla oluşturulan birtakım cümleler çok komikti. Olay ciddi olsa bile insanın kitabı kapatıp bir iki dakika gülesi geliyor. Konu itibariyle oldukça karanlık ve surat buruşturduğum bir kitap ama bunun farkında olarak okuduğum için herhangi bir şikayetim yok. Ama her zamanki gibi Lapis Yayınları'nın kitapları için yürüttüğü karınca büyüklüğünde yazılar ve kitap kenarlarında boşluğa 'hayır' kampanyası, okuma deneyimini baltalıyor. Neyse ki bu kitabın çevirisinde öyle aşırı göze batan çeviri hataları yoktu. Genel olarak kitap tam bir karanlıklar şöleni. Sevenin kısa sürede okuyacağı, sevmeyenin ise ilk yirmi sayfadan sonra bir daha dönüp bakmayacağı bir konusu var. Ben orta kararda bir okuyucuyum, dediğim gibi suratımı buruşturarak kısa sürede okudum. Bir ricam, bu tarz romanları yaşça küçük arkadaşlarımızın okumamasıdır. Zevkleriniz, düşünceleriniz ve hayal dünyanız bu uç dünya örnekleriyle şekillenmesin. Normali bilen ve onu sindirmiş sağlıklı bir hayal dünyasına sahip olduktan sonra bu tarz romanlara bakmak daha yerinde olacaktır.
Adeline'ı Avlamak
Adeline'ı AvlamakH.D. Carlton · Lapis Yayınları · 2023372 okunma
·
604 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.