Gönderi

Üç şey vardır ki kulu yorgunluktan kurtarıp rahata erdirir; kalbi butün varlıkların sahibi yüce Mevlâ ile sükûna erdirir, kuldan işleri tedbir ve tercihin sıkıntısını giderir, kalbi karıştıran şeylerin ve Allah dışındaki varlıkların zulmetini yok eder. Birincisi, her şeyin Cenâb-ı Hak tarafından ezelde takdir edilip hükme bağlandığını yakinen bilmektir. Kul bu bilgiye sahip olunca şunu yakinen bilir: Onun için takdir edilmeyen şeyler başına gelmez takdir edilen şeyler ise muhakkak başına gelir. Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "De ki: Başımıza sadece Allah'ın bizim için yazdığı şey gelir" (Tevbe 9/51). "Eğer Allah sana bir zarar ve sıkıntı dokundurursa onu O'ndan başka giderecek kimse yoktur" (Yunus 10/107). Şairin şu sözünü düşün: "Senin için takdir edilmeyen bir şey, asla hileyle (kendi çare ve tedbirinle) ele geçmez; olması takdir edilen şey ise muhakkak olacaktır. Bir de olacak şey, takdir edilen vaktinde gerçekleşir; işin hakikatini bilmeyen cahil ise (olmayacak işlerin peşinde boşuna) yorulur ve mahzun olur." Hz. Ali'nin (radıyallahu anh) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Yedi âyet vardır ki kim olanları okursa veya yazıp üzerinde taşırsa, yer ile gök birbirine kapansa, Allah, ona içinde bulunduğu sıkıntıdan bir kurtuluş yolu açar. Bunlar şu âyetlerdir. 1. "De ki: Başımıza sadece Allah'ın bizim için yazdığı şey gelir" (Tevbe9/51) 2. "Eğer Allah sana bir zarar ve sıkıntı dokundurursa onu O'ndan başka giderecek kimse yoktur" (Yunus 10/107). 3. "Yeryüzünde hareket halinde olan bütün canlıların rızkını vermek Allah'a aittir (Hud 11/6). 4. "Ben, benim ve sizin Rabb'iniz olan Allah'a güvenip dayandım. Ne kadar canlı varsa hepsinin alnından tutan (onlara hayat verip ayakta tutan ve çekip çeviren) ancak O'dur" (Hud 11/56). 5. "Nice canlılar vardır ki rızkını kendisi taşımaz. Onu da sizi de Allah rızıklandırır. O, her şeyi işiten ve bilendir" (Ankebut 26/60). 6. "Allah'ın insanlara açtığı rahmeti engelleyecek hiç kimse yoktur; O'nun vermediğini de verecek kimse yoktur. O azizdir (her hükmünü yerine getirendir), hakimdir (her işinde hikmet sahibidir)" (Fatır.35/2). 7. "Onlara, 'Gökleri ve yeri kim yarattı?' diye soracak olsan, elbette, 'Allah' derler. De ki: Bana haber verin: Eğer Allah bana bir zarar verecek olsa Allah'tan başka şu taptıklarınız O'nun zararını giderebilirler mi? Yahut Allah bana bir rahmet vermeyi dilese onlar O'nun rahmetini engelleyebilirler mi? De ki: Allah bana yeter. Tevekkül edecekler ancak Allah'a güvenip dayanırlar" (Zümer 39/38). Allah kendisinden razı olsun, Hz. Ali (radıyallahu anh), âyetlerin lafız larına değil manasına işaret etmiştir, çünkü bütün âyetler, kulu, Cenâb- Hakk'ın ezeldeki takdirine bakmaya ve her işinde tek ve kahhâr olan Mevla'ya güvenip dayanmaya sevketmektedir. İkincisi, kulun Allah Teâlâ'nın şefkat ve rahmetini, O'nun kendisi hakkında her yaptığı şeyin en güzel olduğunu yakinen bilmesidir. Kula takdir edilen şey, cemal sıfatlarının tecellisi olan bir güzellik ise kula şükür gerekir. Eğer başına gelen iş, celal sifatının tecellisi olan bir musibet ise ona karşı sabır gereklidir. Kul şunu da yakinen bilmelidir ki başına gelen her işte, onu Allah'a yaklaştıran, manevi kirlerden temizleyen, kendisiyle yüce sevgilisi Allah Teâlâ arasındaki mesafeyi kaldıran bir şey vardır. İbn Ataullahı İskenderi Hikem adlı eserinde der ki: "Vakitlerinin en hayırlısı, içinde (Allah'a karşı) fakirliğini müşahede ettiğin ve kendine zillet yaşattığın vakittir." "Eğer sana bolca hibe ve ihsan edilmesini istersen, kendi nefsinde gerçek fakirliği elde et; Allah'a muhtaç olduğunu yakinen bil ve bunu gerçek manada ortaya koy." "Ihtiyaç hali, müridlerin bayramıdır (onlar o hal içinde, acizliklerini görüp bütün varlıkları ile Allah'a yönelerek manen bayram ederler)," Hikem sahibi, bu manada daha çok şey söylemiştir. Üçüncüsü, hális tevhidi elde etmektir. Kul, gerçek failin Cenabı Hak olduğunu, O'ndan başka gerçek fiil sahibi olmadığını yakînen bildigi zaman, nasil cereyan ederse etsin, yüce sevgilisinin fiiline razı olur. Allah kendisinden razı olsun, İbnü'l-Farız bu konuda der ki: "Dostlarım! Zaman size iyilik de etse kötülük de etse siz istediğiniz gibi olun. Ben böyleyim." Kaside-i Ayniyye sahibi Seyyid Abdülkadir-i Geylanî (kuddise sirruhů) şöyle demiştir "Bana hastalık veren sen olduktan sonra, elemler bana lezzet verir. Eger bana bir ihsanda bulunursan, bu, benim için bir lutuftur. Ey Rabbim, benim hakkımda istediğin hükmü ver, şüphesiz ben, muhabbet sultanına çok muhtaç bir fakirim ve O'nun her emrine uyarım." Kul bu üç şeyi güzelce tefekkür ederse onun huzur ve sevinci devamlı olur, acı tatlı bütün halleri ve işleri kendisine kolay gelir. "Onlara de ki: Siz bizim hakkımızda ancak iki iyilikten birini bekliyorsunuz" âyeti hakkında tasavvufi bir açıklama olarak deriz ki: Bir mürşide intisap edenler, manevi terbiye yolunu inkâr edenlere bunun benzerini söyleyerek derler ki: "Siz bizim için ancak iki iyilikten birini bekliyorsunuz. Bu, ya İslâm'ı tam olarak yaşarken hüsnü hatime ile ölmemizdir; bilindiği gibi insan yaşadığı hal üzere ölür. Ya da her şeyi bilen her şeyin sahibi yüce Allah'ı kemal noktasında tanıma nimetini elde etmemizdir. Biz de sizin için iki şey bekliyoruz: Biri, velilere yaptığınız eziyetten dolayı Allah katından size bir ceza verilmesi; diğeri ise bize izin verdiğinde yapacağımız dua ile düşeceğiniz durumdur." Hayırlı işlerde muvaffak olmak ancak yüce Allah'ın yardımıyla mümkündür.
Sayfa 735Kitabı okudu
·
67 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.