“Son derece çarpıcı siyasi saptamalar ve kültürel gözlemlerle dolu bu küçük kitabın, özellikle antropolojik bir fenomen olarak milliyet ve milliyetçilik hakkında söyledikleri uzun bir tartışmayı hak ediyor: "1848'in devrimci m illiyetçileri için halkın kendi kendisinin farkında olmayışı, bir aynadan yoksun oluşu bir erdem kaynağıdır;sonu gelmez tereddüt ve ikirciklilikleri yansıtan bir aynalar diyoramasından farksız bir zihin yapısına sahip olan kozmopolit burjuvazinin başına bela olan kendi kendinin farkında oluş ve kendinden yabancılaşma musibetlerinin tam karşı kutbunda yer alır. Bu antrapolojik halk imgesi modern toplum tahayyülü ve reteriğinde çığır açıcı bir olaydır. On dokuzuncu yüzyıl milliyetçiliği bir kimlik sahibi olmanın modern ana kuralı diyebileceğimiz şeyi tesis etmiştir. En sağlam kimliğe ona 'sahip' olduğunu fark etmediğinde sahipsindir; sen o'sundur. Yani en çok, kendinin en az farkında olduğun zaman kendinsindir."
“BİR YABANCI OLMANIN ne demek olduğuna dair iki deneme var burada. Birincisi on altıncı yüzyılın şafağında küresel bir ticaret imparatorluğunun merkezi haline gelen Venedik'te geçiyor; söz konusu imparatorluğun idamesi için gerekli olan yabancıların çoğu şehrin kendisinde istenmiyordu: Almanlar, Yunanlılar, Türkler ve Yahudiler- Yahudiler en az istenenlerdi…
İkinci deneme zamansal olarak bize daha yakın yabancılar ve
yabancılık hakkında. Hayatının büyük bölümünü Britanya'da sürgünde veya Kıta Avrupası'nda şehirden şehire sürüklenerek geçiren, on dokuzuncu yüzyılın büyük Rus reformcusu Alexander Herzen'in hayatı etrafında gelişiyor bu yazı.”
Çok keyifli ve etkileyiciydi. Okunmalı.