Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

KUŞLAR, PITLAKLAR VE TIRAŞ SANDIĞI "ateşten mi geçiyorum ateşi mi gezdiriyorum yollarda dağılmış kanatlar gibiyim rüzgârını beklediğim anlar kuşlar uçar uçar da akşamına" Arif Ay "Kuşlar Çatlaklar ve Tıraş Sandığı" kitabı Zübeyde Andıç'ın ilk öykü kitabı. Arif Ay şiiriyle selamlıyor okuyucuyu. On altı öyküden oluşan kitapta yaşadığımız hayatın somut gerçeklikleri ile karşılaşıyoruz. Siyah Gözlü Beyaz Güvercin öyküsünde, "Neden senin siyah beyaz güvercinin yok?" Zübeyde Andıç, okurun zihnini kurcalayan bu soruyla damıtılmış bir zamanın yaralarını sarmaya çalışıyor. Otistik bir çocuğun hissetmediği hüzünleri okurun yüreğine taşıyor. Eylül sancısı öyküsünde, Yazar, Gülbeyaz'ın sancılarını kendi aynasında sayıklarken hatırlatıyor salgın dönemini. Gülbeyaz'ın maske taktığı gibi bir gün herkesin gülüşünü sakladığı hatta parklarda bile iki lafın belini kıracak dostlardan kaçtığı günleri yad ediyor. Bağ Bozumu öyküsünde, Geceyi yırtan aydınlığın bir anda Ahmet'in bedenini tutsak almasını okuyuyoruz. Çisil çisil yağan yağmurlar Ahmet'in yüreğinde sele dönüşüyor. Bir bağ bozumunda beklenen mevsimin değişme hikayesini okuyoruz. Okurun zihninde çalınmış kelimeler yere saçılıyor."Zngnmz bdl vrr skrmz fkrdndr,skrmz fkrdndr." (s. 23) Tutça Çiçeği öyküsünde, Örselenmiş bir menekşe gibi pencerenin önünün aydınlığına sığınan Fatma abla ve oğlu Muharrem'in hikayesi.Fatma abla, ait olduğu hayatın dışında birinin yârenliğine sığınıp onca yıl sustuklarını kulağımıza fısıldıyor. Gönlünde Tekeli Yaylası'nın tutça çiçeğinin kokusuyla dolduruyor odamızı.Okuyucu Haydar Usta'nın bakır tasıyla Fatma ablanın elinden soğuk su içiyor. Ayva Kokusu Ve Nakışlı Yün çorap öyküsünde, Arif Ay'a ithafen yazılan bir öykü. "Ezgisi kaybolmamış bir tekerleme gibiydi hayat seninle."(s.29) Hasan ve Osman'ın ninesinin şefkat dolu bereketli evinin kucağında; yaşlı kayısı ağacının altında nane, maydanoz, ayva kokusunu hissediyoruz. Araf öyküsünde, "Deme Mecnun'a deli belki de Leyla delidir."(s.33) Kadının belli belirsiz Rüstem'le ayrılık hikayesi içimizi yakıp kavuran arsız umutla çörekleniyor yüreğimize. Görmüş geçirmiş kalbinin yarasını yüzüne vurmuş kadınları tanıyan Desmina ve 'Ayrılık da sevdaya dahil' diyen şairle geceye tespih taneleri gibi yayılan şiirleri soluklanıyoruz. Kuşlar Pıtraklar ve Tıraş Sandığı öyküsünde, "İçinde çoğalttığı alazlanmış kelimeleri ziyan etmeyecek kadar suskun."(s.38) bir baba hikayesi okuyoruz. Türküler eşliğinde. " Fırsat eldeyken sarmadık yâri beni öldürmeli dövmeli değil."(s.40) Fikriye'nin Cımbız Hikâyesi öyküsünde, Liseli çocukla sohbet etti, diye okuldan alınıp Sakine Öğretmenin, "Okutmayacaksanız bir meslek öğrensin bari," sözüyle kuaförde çalışmaya başlayan bir genç kızın hikayesi. Vazgeçmenin Ertesi öyküsünde, Betül ve arkadaşları ile belediyenin mesire alanında buluşmaya giderken yürüyüş boyunca okuyucunun zihninin odalarında geziniyor. Yazar, yürürken karşılaştığı her durumda inanmak,kırmamak,yaşlanmak,şaşırmak,hatırlamak, ölmek,tesadüf kelimelerinin nasıl bir şey olduğunu okura anlatıyor. Hesaplaşma öyküsünde, "Darıldığım dağın odununu yakmam dedim de ne oldu?"(s.56) Evin içinde kendi sesini arayan bir adam ve bir kadının hikayesi. İkisi de kendi iç sesini, pişmanlıklarını,söyleyemediklerini türkülerle, şiirlerle dile getiriyor. Ben Derdimi Söyleyemem öyküsünde, Evlerimizde çok tanıdık birisini ağırlıyoruz Şükran'ı. Televizyonda,komşuda, sokakta, alışverişte her an karşımızda Şükranlar. "Ne kocasına göre bağlar başını ne bahara göre pişirir aşını. "(s.63) Fotoğraf öyküsünde, "Görgülü kuşlar gördüğünü işler."(s.67) Abinin annesi benim neyim oluyor? Neden bizim aile fotoğrafımız yok? Yazar, bu sorularıyla okuru öykünün çemberie alıyor. Rüstem ya da Diğerleri öyküsünde, Ben neden ağlayarak uyandım? Yazar, Rüstem'in hikayesinin sonuna geldiğinde sorduğu bu soruyla kurcalıyor okurun kafasını." Her istasyonda duran, sonra yeniden raylara serilen nice ömrün yasını ben tutarım… Mahşeri kalabalıklardan çoğul yalnızlıklar devşiririm… Yağmuru nedensiz severim."(s.70) Kesişme öyküsünde, Yazar,soluk soluğa okuduğumuz bu hikâyede bir anayla kızın geçmeyen yarası,sususmaları,mor yazma, kambur ebenin yüreklere bir çivi gibi saplanan sözleri iz bırakıyor okurun zihninde. Züleyha'nın Köşeleri öyküsünde, Züleyha'nın kırk yamalı örtü olan hayatı usulca üstüne çekip nefessiz kalmasınin hikayesini okuyoruz. Özlemini çektiği hayatı yaşama isteğinden aldığı cesaretle herkesin ışıklarını söndürdüğü saatlerde onun köşesine çekilip yazmanın kenarları çiçeklenmesini seyrediyoruz. Acıdan Kalma Uyuşukluk Üzerine Edilebilecek Lafların Toplamı öyküsünde, "Yüce dağ başından indiremediğimin yönünü yönüne döndüremediğimin derdiyle bir avuç gazele dönüyorum oturup kaldığım koltukta."(s.87) Yazar kitabın bi son öyküsunde arka sokaklarda kerestecilerin önundeki kavak ağaçlarına yakılan türküyü dillendiriyor. Evlerinin önü kavak elim kına yüzüm duvak, merhamet et halime bak, oy sebebim oy.(s.84) "Ellerin elime değdiği zaman ister ölüm olsun ister ayrılık.(s.87) Zübeyde Andıç, heybesindeki şiir ve türküleri kendine has yorumuyla "Kuşlar Pıtraklar ve Tıraş Sandığı" kitabındaki öykülerine ilmek ilmek işlemiştir. Okuyucuya keyifli okumalar diliyorum.
·
218 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.