Gönderi

128 syf.
7/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Açıkçası anlamamayı göze alarak okumaya başladığım bir kitaptı. Gerek araştırmalarım olsun gerek farklı ve anlamsız bulunduğu eleştirilerin çoğunluğu olsun bende daha okumadan karmaşık bir ön izlenim bıraktı. Fakat kitapların; her bireyin iç ve dış birikimlerinden yola çıkarak zihninde farklı tezahürleri olabileceği düşüncesiyle birlikte merakla okumaya başladım. Kitabı bitireli kendi nezdimde epey bir süre geçti diyebilirim. Aslında istediğim tam olarak buydu. Sindirmek, üzerine düşünmek ve bende bıraktığı etkileri gözlemlemek istedim. Kitap genel hatlarıyla; konaktan bozma bir otelin, Zebercet adlı yöneticisinin hiç tanımadığı bir kadının, gecikmeli Ankara treniyle otele gelmesi ve ardında unutulmuş bir havlu bırakması detaylarıyla kendini göstermeye başlıyor. Sonrasında Zebercet’in hastalıklı, saplantı derecesine varan davranışlarına yine onun bilincinin anlatımıyla şahit oluyoruz. Kah ettiği tecavüzler kah cinsel arzuları kah işlediği cinayet(ler) olsun Zebercet, Türk edebiyat tarihinin gördüğüm en bulanık-karanlık karakteri diyebilirim. Zebercet’in yaptıklarını okudukça nefret etmek ve yaptıklarına herhangi bir anlam verememek kaçınılmaz oluyor. Çünkü hayatımızın çoğu zamanlarında da olduğu gibi bir neden arayışına ister istemez giriyoruz. Bunu neden yaptı? Amacı ne? Bir insan neden “iyiliğin” güvenli kolları varken bunu seçer? vs. vs. birçok soru sorabiliriz. İşte tam da bu yüzden bence Zebercet’i anlamaya çalışmak, yaptıklarına kılıflar uydurmak yerine onun öyküsüne şahitlik edip bundan bir çıkarımda bulunmak daha doğru olur. Bir yaşam var ve bizler bu dünyaya geliyoruz. İstesek de istemesek de bu bir gerçek. İşte tam da bu yüzden insanın oluşumunda, gelişiminde, hayata atılış sürecinde kısacası her bir safhasında bize birçok şey öğretiliyor. Her birimiz; nasıl para kazanılır, nereye gidilmeli, ne yenmeli gibi soruların cevabını ararken çoğu zaman ruhumuzun gel-gitlerini görmezden geliyoruz. Çünkü bizlere ruhun da yaralanabileceğini söylemiyorlar. Bilmiyorum belki de bir şeyler yaşayana/yaşanılanları idrak edene kadar ruhumuzdan vurulabileceğimizi anlamak istemiyor da olabiliriz. En sevdiğimiz şairin, en sevdiğimiz şiirinde; en sevdiğimiz şarkının en içimize dokunan yerinde bilinçli veya bilinçsiz tıkanıp kalıyoruz. Sonra durup ya bana rahat batıyor diyip kendimize yükleniyoruz ya da suçu birilerine atarak kaçıyoruz. Kimimiz çözemediği sorunlarla baş edebilmek için sorunun kaynaklarına yönelik çözümler arayıp kendini iyileştirmeyi tercih ediyor. Öğreniyor, kendince aydınlanıyor ve kendinin en iyi versiyonu için çaba gösterip tercihini gelişim ve güzelliklerden yana kılıyor. Kimimiz de Zebercet gibi onca şeyi yaparken/yapmazken, neden yaptığını dahi bilmeden kendini bir batağa sürüklüyor. Kısacası, klişe sözlerde olduğu gibi tercihlerimiz bizi biz yapıyor ve bu yaşam döngüsünde nereye yerleşeceğimiz bizim elimize kalıyor. Peyami Safa’nın
Yalnızız
Yalnızız
kitabında da dediği gibi; “Hepimizin ruhumuzda en az bir katil, birkaç hırsız, bir sürü yalancı, iftiracı ve sayısız can, mal, ırz düşmanı var. Bunları hapsediyoruz. Yoksa kim adam öldürmez, çalmaz, iftira atmaz, ev bark yıkmaz?” İncelemem de karakterlerin analizi, yazarın üslubu gibi teknik bir eleştiriden ziyade bana verdiği his ve anlamlardan biraz bahsetmek istedim. Teknik açıdan bakarsam bilinç akışı tekniğiyle yazılmış bir kitabı ilk kez deneyimledim. Yazarın iç dünyasının gözlemlerini üslup ve kurgusuna yansıtışına hayran kaldım. Düzenli okumayan ya da uzun bir süredir okumaya ara vermiş okuyuculara başlangıç kitabı olarak öneremem. Yine de şunu diyebilirim: Bence her zihin, hayatının bir döneminde Anayurt Oteli’ni ziyaret etmeli. İyi okumalar dilerim (:
Anayurt Oteli
Anayurt OteliYusuf Atılgan · Can Yayınları · 202330,1bin okunma
·
487 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.