Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

416 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Bir yanda 1917 Rus devrimi öncesi yazılan bir kitap, diğer tarafta 2017'de yaşanan gerçekler. İki farklı ülke ve yaşanan ortak insalık sorunları. Anlatacaklarım için eserle ne alakası var demeyin. Kitabı okuduğunuz zaman parmak bastığım yarayı göreceksiniz. Yani ben öyle umut ediyorum. Flaubert, hissederek yazmak için Emma'nın arseniğinden içmişti. Bense Ana'yı hissetmek için tam da Sibirya soğuklarının yaşandığı bir ocak ayında fabrikaya işçi olarak girdim. (tam bir delilikti.)Anlayacağınız kitabı okumakla kalmayıp yaşadım satır satır... Elmek kavgası, yaşam mücadelesi, alın teri, insanca yaşama isteği, özgürlüğe susamış insanlar ve iliklerime kadar hissettiğim soğuk... Pelageya'yı Pavel'i Nataşa'yı ve insanca yaşama mücadelesi verenleri anlamam için birkaç gün yetti de taştı aslında ama bir ay katlandım. Her an Pavel'in hazırladığı bildirilerden biri cebime sokuşturulacakmış ya da yemek dağıtılırken kirli yamalı elbisesiyle Ana, kulağıma yoldaşların toplanacağı yeri fısıldayacakmış gibiydi. Bembeyaz kara sinmiş fabrika dumanını ezerken gözlerim duvarları taradı ufacık bir iz aradım. Boştu. Burada herkes kaderini kabullenmişti. Kulağımda hâlâ devam eder yoldaşların hak ve özgürlük şarkıları... Doymak bilmeyen sürekli homurdanan makinelerin dişleri arasında öğütülen ömürlerin çığlıkları... Ciğerlerine sinen pis koku, çelikten sert soğuk, titreyişler, yorgunluktan yerlerde sürünen bedenler, uykuya hasret halkalı gözaltları... Bitmeyen ama durmayan da zaman... Lapa lapa kar yağıyor ve kapısı olmayan bir yerde sırılsıklam tere batarak çalışıyorduk. Tam iki ay boyunca atlatamadım yakalandığım hastalığı. Birde işçilerimizin can güvenliği bizim için çok önemli gibi baba laflar ettiler girişimde. Laf laf laf... Evet, sadece canımız sağdı... Çay içerek bile ısınmaya vaktim hiç olmadı.Sigara dumanları arasında nefes almak, alamamakla eşitti. Küfürler eşliğinde hikâyelerini anlatırken benim şaşkın bakışlarım yadırganıyordu. Çünkü bir kadının dövülmesi, ona ve yedi sülalesine sövülmesi olağan şeylerdi. Her şey normal anormal olan bendim yani. Bir tarafta eşi tarafından içip içip dövülen, sövülen ve bunu olması gerekenmiş gibi benimseyen romanımızın kahramanı Palageya diğer tarafta ise bugünün kadınları... 2017 yılında moraran bedeninin acısına katlanamadığı için boşanmak isteyen ve bıçaklanan 18 yaşındaki çocuk, 15 yaşında babası tarafindan SATILAN bir başka çocuk, 14 yaşında tarla ile TAKAS edilen yediği dayaklara, kemiklerinin kırılmasına dayanamayarak nihayet boşanabilen ( şu an 34 yaşında)üç çocuk annesi, 24 yaşında kocası tarafından kendi yatağında aldatılan ve kendin yetmezmiş gibi artığını da mı getirdin, diyerek baba evinden de çocuğuyla kovulan kadın, evlenmeyi kurtuluş sayan masumlar ve daha ne yaşantılar ne acılar... Kısacası her dokunduğum yürekten bin bir hüzün işittim. Eksik ödenen maaşlar, umursamaz memurlar, hakaretlere maruz kalan fakat onurları kırılmaktan artık bunu hissedemez olan emekçilerimiz... Yediği bir lokması zehir olarak geri gelen ekmek telaşına düşmüş ruhları sevgiye, umuda aç insanlarımız... Burada yaşam; doymak,uyumak ve çalışmaktan ibaret. Yaşananları görerek, bilerek yoluna öylece devam etmek en acısı da hiçbir şey yapamadan sadece susmak. Susarak yaşananlara isyan etmek. Kitabı okurken ve fabrikada geçirdiğim günler boyunca sürekli şu mısralar düştü dilime: ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa Nazım Hikmet Ran Pavel susmamıştı inandıkları uğruna, davası uğruna yanmıştı. O da gençti, onun da sevdiği vardı ama o başkaları aydınlansın diye yanmayı seçmişti. Peki, YÜZYIL sonrası değişen ne? Teknoloji almış başına gitmişken biz insanlığın neresindeyiz? Kitabı mutlaka okuyun ama benim gibi tatmaya çalışmayın. Sindirmek uzun zaman alıyor. Çıkan sol baş parmağım da anı olarak kaldı. Ne zaman bir bisküvi alsam elime acaba ne acılar dinledi diye düşünür oldum. Kitaptan bir iz bırakarak son vereyim artık. "...tek istediğimizin karnımızı doyurmak olmadığını, insanca yaşamak istediğimizi anlatmalıyız." Anlatalım birgün birileri bizi duyana kadar anlatalım; o insanların sessiz çığlıklarının sesi biz olalım!..
Ana
AnaMaksim Gorki · Evrensel Basım Yayın · 201628,6bin okunma
··
757 görüntüleme
Kasım okurunun profil resmi
Hocam,müthiş bir şey ortaya atmışsınız. Yazınızı okurken,kitap da geçen hadiseler perde olup gözlerime indi. Ne yazık ki değişen bir şey yok. Modern çağda cahiliye dönemini yaşıyoruz. Kadınlarımız artık toprağın altına gömülüyor;dövülerek,sövülerek evlerin içine gömülüyor. Dedim ya modern çağda cahiliye dönemini yaşıyoruz. Şimdi ise fabrikalarda değil de özel okullarda yeni mezun olan öğretmenleri sömürüyorlar. Urbanlı köleler yok artık modern çağdayız kravatlı köleler var. Yüreğinize,kaleminize sağlık hocam.
K. okurunun profil resmi
Üzüntümü ifade edecek kelime bulsam, dişim dudaklarıma böyle oturmazdı... Çok güzel yorumlamışsınız...
Şinka okurunun profil resmi
Çok teşekkürler Kübra hanım, güzel yüreğiniz hep var olsun...
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Keyifle okudum yazınızı. Ne kadar güzel özdeşim kurmuşsunuz. Tebrik ederim. Kaleminize sağlık.
Şinka okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Ayşe hocam. Ben de sizin yazılarınızı beğenerek okuyorum. Sizin de kaleminize, yüreğinize sağlık.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Var olunuz:) "Ana" birtakım kendimce sebeplerle okumayı ertelediğim bir romandı, ama yazınızı okuyunca ilk firsatta okumaya karar verdim. Kaleminize sağlık.
Şinka okurunun profil resmi
Tekrar tekrar teşekkürler Ayşe hocam :) Eğer o anları yaşamamış olsaydım beni bu kadar etkiler miydi bilmiyorum ama yüreğime işleyen bir kitap oldu benim için. Şimdiden iyi okumalar.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.