Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

VUSLAT YOLCULUĞU İÇİN BÜTÜN BENLİĞİMDEN KURTULUP GÖNÜL BAĞINI NASIL KURABİLİRİM? Bir insanın tek başına vuslat yolcuğunu yapması asla mümkün değildir. Bunun bir yolu, yordamı vardır. Allah her şeyi bir vesileyle yaratır; yani nasıl ki Allah, yağmuru yağdırırken yağmur için “rahmet” diyor ve onu buluttan indiriyorsa manevi olarak da bütün nimetleri; imanı, hikmeti ve ilmi gönülden verir. Kişinin bu nimetleri diri bir gönülden alması, bunun için de bir Mürşid-i kâmile tâbi olması gerekir; çünkü kişinin Allah’a vasıl olmak, yakın olmak için varlığından, vehmi ve hayali olan benliğinden bütünüyle kurtulup hakiki varlığına, Allah’ın nefhettiği ruha kavuşması gerekir. İşte, Mürşid-i kâmil bunun için vardır. Mürit; Allah’ı irade eden, Allah’ı dileyen demektir. Rabbini irade edip, dileyip onu kazanmış olan ve aynı zamanda bunu kazandırabilecek vasıftaki insana da Mürşid-i kâmil denir. Kişi, benliğinden kurtulup kendini bilmek ve bulmak, rabbini bilmek ve bulmak için gönül itibariyle bir Mürşid-i kâmille beraber olur, ona tabi olur; çünkü vuslat yolculuğu için tabiyet gerekir, gönül beraberliği gerekir. Kardeşlerimiz sohbetleri dinlerken kendi üzerlerinden bunu anlar ve tadarlar; çünkü kişi gönlünü açtığında, dinlediğinde, anlamak istediğinde, rabbini tercih ettiğinde Allah’ın ona ikram ettiğini görür. Bir de kardeşlerimizin sohbetleri birebir dinlemesi yahut televizyondan takip etmesi arasında herhangi bir fark yoktur; çünkü Allah, manayı ve maneviyatı kelimelerin içine koymuştur, dolayısıyla kelimeyi söyleyen önemlidir. Bir Mürşid-i kâmil bir kelime söylerken gönlündekini kelimenin içine koyar ve o söylenen kelime sadece kulağa değil aynı zamanda kelimenin içindekiyle beraber kulaktan gönle iner. O kelimeyi, herhangi biri söyleyip kendi gönlündekileri de onun içine doldurursa kelime aynı olsa bile dinleyene farklı gelir, onda aynı tesiri göstermez, aynı manayı, ona aynı muhabbeti vermez. Mesela; Hz. İsa ölüyü diriltirken kum biiznillah: “Allah’ın izniyle kalk” buyururdu. Bunu herkes söyleyebilir; ama herkes böyle söyleyince ölü dirilmez. Demek ki söyleyen dil, söyleyen gönül önemliymiş; yani Allah’ın onu kabul etmesi, kullarına onun üzerinden ikram etmesi önemliymiş. Ayetlerin kendisinde dirilmediği biri konuşursa o kişi ayeti söylese de ayetin içi boştur; çünkü kendi gönlündekini o ayetin, o kelimelerin içine doldurmuştur; ama ayetlerin kendisinde dirildiği kişi onu canlı olarak verir. Bu yüzden o kelimeler dinleyenlerin imanını artırır; ama bir başkası o kelimeleri söylediğinde dinleyenlerin imanı artmaz. Allah Kur’an’da “aklınızı kullanın, siz akletmez misiniz (düşünmez misiniz), ne de az düşünüyorsunuz”18 buyurmuştur. Yani Allah bize akıl vermiştir ve aklımızı sonuna kadar kullanmamızı ister. Aynı zamanda aklımızı kullanırken ne yapmamız ve nasıl yapmamız gerektiğini, dinimizi ve imanı kimden öğrenmemiz gerektiğini de Allah gönlümüze vahyeder, biz de bunu anlarız. Allah, her anda bizimle beraberdir, kullarını da onunla beraber olsun, onun huzurunda dursun ve ona âbd olsun diye yaratmıştır. Hal böyleyken Allah, kuluna imanı hiç öğretmez mi! Öğretmemesi ona yakışır mı! Bu nedenle hiç kimse “ben anlamadım” diyemez. Allah her devirde bir peygamber varisi gönderir ve dinini onunla yeniler, imanı onunla öğretir. Biri aklını kullanmazsa bunu zaten anlayamaz. Hep beraber aklımızı kullanıp, vesileye sarılıp vuslat yolunda yürüyeceğiz inşallah. Söz Hakkı, c. I, s. 483.
··
17 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.