“Annemi kaybettim” diye girdi söze. “Tek çocuktum. Babamla baş başa kalmıştım. Babam beni çok seviyordu, hele annem öldükten sonra daha da bağlandık. Ta ki o güne kadar.
Akşam eve geldi babam, bana sarılarak kucağına aldı ve öptü, ilk defa bu kadar fazla sarılıp öpüyordu. Babamın beni sevmesi hoşuma gidiyordu ancak altımda bir sertlik hissetmeye başladım. Anlam veremiyordum. Babam ise sürekli beni kucağında oynatıyor, yüzü garip şekillere giriyordu. Birden yüzünde bir rahatlama ifadesiyle beni kucağından indirdi. Güzel kızım seni her gün böyle seveyim mi, dedi. İlk defa yaptığı bu sevme şekline anlam verememiş, korkmuştum. Daha önceleri saçımı okşar, koklardı çünkü. Severken bu defa farklı sevmişti. O gün geçti; artık haftada beş-altı defa beni bu şekilde sevi yordu. Artık istemiyordum. Okula gidiyor, hep bunu düşüyordum. Kimseye söylemedim. Arkadaşlarımdan uzaklaştım, artık dersleri dinlemiyor, hatta okula gitmiyordum. Sürekli bunu düşünüyordum. Zaten akrabalarımız da pek yoktu. Sadece bir teyzem vardı, o da Samsun’daydı. Bir de Sakarya’da yaşa yan bir amcam vardı. İkisi de bekârdı. Günler, derdimi kimse ye söylemeden bd şekilde geçip gidiyordu. Bir ay sonra bir akşam aynı şekilde severken birden cinsel organını çıkarıp ‘Bak, güzel mi, sevdin mi’ dedi. Titredim, hiçbir şey diyemedim. Birden ağladım. O gün ne olduğunu anlamıştım artık. Nasıl anladım bilmiyorum ama anlamıştım. Çünkü annem hayattayken çıplak olmanın hem de cinsel organların olduğu bölgenin ayıp olduğunu söylerdi. Oradan biliyordum. Hayır istemiyorum deyip odama kapandım ve ağladım. Birden odama gelerek, canım kızım yanlış anladın, öyle değil, diyerek beni teselli etti. Ben, ‘Bir daha yapma öyle’ diyordum hıçkırarak. Ancak arkamdan sarılmış, yine o sertliği bana hissettiriyordu. O gece hiç uyumadım, hep ağladım. Ertesi gün okula gitmedim, o be ni okula gidiyor diye biliyordu. Sanayide demir işi yaptığından sabahları 6’da evden çıkıyordu. Akşamları ise sarhoş dönüyordu. Bir gece uyurken birden üzerimde bir el gezindiğini fark ettim, korkumdan uyanmadım. Tam üzerimi soyarken birden uyandım ve ne yapıyorsun diyerek ağladım. O, kızım üzerin açılmış hasta olacaksın, derken dudağımdan öpmeye başladı;
nefes alamıyordum. Gücüm de yetmiyordu. Üzerimden attım ve git diye bağırdım sadece. Hemen çıkıp gitti. Ağlayarak sabaha kadar uyumadım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Gün boyu evde ya titriyor ya da ağlıyordum. Ya bir şeyler yapmam lazımdı ya da bu duruma alışmam. Artık olayın ne olduğunu, onun beni sevmediğini, sadece taciz ettiğini anlamıştım. Beni kızı olarak görmüyordu. Bu düşüncelerle uyumuşum. Birden gö beğimde bir elle uyandım, yine oydu. Kâbus gibi çökmüştü artık üzerime. Akşam saat ıo’du. Bir şey demedim, yatağıma geçtim; arkamdan geldi. Kurtulamıyordum. Birden dönüp dudağından öptüm 'Yarın gece olsun’ dedim birden, ağzımdan çıkıverdi. ‘Bugün hastayım' dedim. O da, tamam deyip gitti odasına. Zaten çok içmişti. Kendime inanamıyordum. Nasıl böyle bir şey söylemiştim ama olmuştu işte, kendimi 50 yıl yaşlanmış gibi hissediyordum. Ertesi gün akşama doğru ne yapacağımı düşünürken evimizin hemen karşısındaki kırtasiyeye gidip en büyüğünden maket bıçağı aldım ve hızlıca eve döndüm.
Yattığım odanın kenarında yer yatağı vardı, bıçağı yatağın altına koydum. Sanki ben bunları yapmıyormuşum da biri yaptırıyormuş gibiydi. Ve akşam oldu. 9 gibi eve geldi, yine içmişti. Kötü kokuyordu. Ama kendindeydi. Ben odama geçtim, hikâye kitabını okurken birden odama girip dokunmaya, öpmeye başladı, ben ne yapacağımı bilmiyordum. Birden ‘Dur bir dakika’ dedim, ‘sen soyun, ben de ışığı kapatayım. Utanırım, hem ben de soyunayım’ dedim. Gözleri hayvan gibi parlıyordu ‘hadi gel’ dedi. Işığı kapattım. O soyunmuştu. Maket bıçağım almalıydım ancak karanlık da olsa bana bakıyordu, korkuyordum. Hemen gidip yanağından öperek ‘Arkanı dön utanıyorum' dedim.
‘Tamam’ dedi. O anda maket bıçağını sessizce aldım, gündüzden açmıştım zaten. Sonra arkasına geçerek ‘geldim’ dedim ve o anda birden boynuna sapladım arkadan. Sadece bir ses geldi ondan ve karşısına geçip izledim. Çok kanıyordu. Yaralıydı ama ben ölmesini istiyordum. Hemen koşarak evden çıktım ve evin yaklaşık 500 metre ilerisindeki karakola gittim; sadece ‘babam’ dedim. Ekip arabasıyla beni eve götürdüler ve hemen bir ambulans çağırdılar. Kim yaptı dediler, ben donuktum, sadece elimdeki maket bıçağını gösterdim. Ondan sonra anladılar ve beni hemen çocuk şube denilen bir yere götürdüler. Ora ya bir avukat geldi ve olanları ona anlattım. Bir de psikolog abla, ona da olayı anlattım. Durumunu sordum, ölmemiş, ağır yaralanmış ve bir sürü siniri hasar görmüş dediler. Galiba ay larca yoğun bakımda yatmış, sonrasında ise sakat kalmış. He men seni korumaya alacağız dediler, aldılar da. Hastaneye muayeneye götürdüler. Sonrasında da çocuk mahkemesi ve buradayım işte. Onu o günden sonra görmedim, ne oldu bilmiyorum. Zaten polisler onu yakaladık dediler.” Y.A bana bunları anlatırken dünya benim için durmuştu, nefes bile almaya korkarak sadece onu dinliyordum. O ise ce saretle gözümün içine bakıyordu. Su verdim, dili damağı kurumuştu. "
Bana acıyorsun değil mi?” dedi
"Hayır, sana sadece hayranlık duyuyorum” dedim.
Bu kısmı kesemezdim. Biraz uzun belki, okuyanlar atlayabilir. Ancak kitabı okumayanlarım bu alıntıyı okumasını şiddetle tavsiye ederim. Uykumu kaçırdı. -Sigma İnsan