Gönderi

646 syf.
10/10 puan verdi
Kuşların ve Yılanların Şarkısı - İnceleme
Uzun zamandır bu kadar güzel bir kurgu okumamıştım.
Suzanne Collins
Suzanne Collins
Açlık Oyunları serisiyle yakaladığı başarının şans olmadığını kanıtlar nitelikte bir kitap yazmış. Filminin fragmanını görüp ilgimi çeken (yoksa fark etseydim bile okumazdım sanırım) ve orijinal serinin son kitabı ile arasında 10 yıl bulunan kitabımızda birçok serinin aksine bir kalite kaybı da yaşanmamış. <Spoiler İçerir> Peki 10 yıl aradan sonra aynı evrende geçen bu açlık oyunları hikayesi ne anlatıyor? Tabi ki ilk serinin sevilmeyen kötü adamı Başkan Snow'u anlatıyor. Bir karakter neden kötü olmuştur sorusunun cevabını bu kitapta da aramaya başladım. En sevdiğim müzikallerden biri olan "Wicked" de (
Lanetli: Batının Kötü Cadısı
Lanetli: Batının Kötü Cadısı
) aslında bir kötü karakteri ve onun nasıl aslında kötü olmadığı halde çok bilinen bir hikâyede kötü olarak resmedildiğini anlatmaktaydı.
Sevgili Evan Hansen
Sevgili Evan Hansen
müzikalinin kitabında ise Connor karakterinin neden ve nasıl kötü/sorunlu çocuk imajı kazandığını çok güzel anlatmaktaydı. Peki Başkan Snow gerçekten kötü biri miydi? Ya da kötü olmak için bir sebebimi vardı? Dahası
Suzanne Collins
Suzanne Collins
anlatmak istediklerini güzel bir şekilde anlatabilmiş miydi? Kitabı tamamladıktan sonra iç rahatlığıyla söyleyebilirim ki
Suzanne Collins
Suzanne Collins
hikâyeyi oldukça güzel yazmış. Snow kitabın sonlarına doğru kötü bir insana yavaş yavaş dönüşmeye başlıyor. Ve bu dönüşüm çok doğal gösterilmiş. Oldukça başarılı. Bu kitap ile Başkan Snow’un (Evet adı çok karışık olduğu için ilk ismini yazmayacağım :)- Başkan Snow’dan devam) gençlik dönemine dönüyoruz. Yani Açlık Oyunları üçlemesinden 64-65 yıl önceye gidiyoruz. Mıntıkalar ve Başkent savaştan yeni çıkmışlar. Başkent bu savaşı kazandıktan sonra, savaş sonu yapılan barış anlaşmasına "Açlık Oyunları" fikrini dahil ediyor. Açlık Oyunlarının ilk zamanlarını, haraçların mıntıkaların başkent gözündeki değerini, savaş sonrası dönemde başkentte yaşayan insanların durumları düşüncelerini o kadar güzel ve gerçekçi yansıtmış ki
Suzanne Collins
Suzanne Collins
, eleştirecek nokta bulamıyorum. Snow birçok konuda ortalama bir karakter olarak yazılmış. Ne iyi diyebileceğimiz ne kötü diyebileceğimiz bir karakter. Kitap başında birçok sefer nasıl davranacağına/ ne tepki vereceğine kendine (bir Snow'a) ne yakışır diye düşünerek hareket ediyor. Her ne kadar yaptığı davranışlar size normal veya iyi gözükse de bu davranışları bir Snow olduğu için yaptığı düşünüldüğünde (yani içten olmadığı düşünüldüğünde) aslında çok da iyi bir insan olduğunu söylemekte mümkün olmuyor. Tamamen kendi gibi davranıp, iyi niyetle yaptığı davranışların hepsini de Lucy'e karşı olduğunu göreceksiniz. Fakat kitap sonlarına doğru artık bir Snow olmasının önemi kalmadığından davranışları nabza göre şerbet verecek şekilde değişiyor. Snow’u analiz yapan, bunun yanı sıra biraz egoist (kendini çoğu zaman çoğu kişiden üstün görüyor ama her zaman değil), biraz gururlu (fakir olduğunu saklarken şekilden şekle giriyor), biraz hırslı (en iyi öğrencilerden ve elinden gelenin en iyisini yapmaktan da çekinmiyor), dolayısı ile birazda çıkarcı (özellikle kitabın sonuna doğru bu çıkarcılık artıyor), biraz umursamaz (bana dokunmayan yılan bin yaşasın.) ve aynı zamanda korkak bir karakter olarak tanımlayabiliriz. Kulağa bu karakter özellikleri kötü gibi gelse de ben bu karakteri oldukça realistik buldum. Özellikle kitabın sonlarına doğru içinde bulunduğu durum sebebiyle de belki de ailesinden uzaklaşıp, sevip güvendiği insanları geride bıraktığında sağlıklı düşünememeye başladığını yavaş yavaş görüyoruz. Kendine ve diğer insanlara güvensizlik sorunu yaşamaya başlıyor Snow. Kendine güvenmediğini Lucy i kıskandığı zamanlarda görebiliyoruz. Başkalarına güvensizliğini ise başkalarının davranışların altından hep başka gizli anlamlar beklemesinden anlıyoruz. Sanki herkes ona ihanet edecekmiş gibi. Ya da oda herkesin nabza göre şerbet verdiğini düşünüyor aynı kendi yaptığı gibi diyebiliriz. Son chapter da ise beyni o kadar yozlaşmış bir duruma geliyor ki dostla düşman ayrımını yapamaz oluyor. Kitabın başında kötü bir konumda (ailesinin durumu kötü, babasının düşmanı dekan olduğu için çocuğa kötü davranıyor, Açlık oyunlarının oyun kurucusu (Dr Gaul) ise insanlara acı çektirmekten zevk alan ve bu zevke Snow'uda alet etmeye çalışan bir manyak) olduğu için içten içe destekleyebileceğiniz bir karakter Snow. Asker olarak atandıktan sonra çok kısa bir süre boşluğu düşmenin ardından toparlanan Snow, 12. mıntıkada bir süre geçirdikten sonra bile kimliği yüzünden (Başkentli olması) başkentin mıntıka insanlarını soktuğu durumu göremiyor. Başkentte aldığı eğitim ile beyninin iyice yıkanmasından olsa gerek, anlayamıyor. Kanunlar ve kanunları koyup düzeni sağlayan başkent olmadan ortalığın bir kaosa döneceğini düşünüyor. Ve bence bu konuda haklıda fakat düşünemediği nokta savunduğu kanunların ne olduğu. Bu kanunlar eşitlik ve özgürlük ilkelerini barındırmıyorlar. Sorunda Snow’un bunu algılayamamasında. Kitapta bahsedilmeye değer birkaç karakterimiz daha var. Bunlardan biri sonunun ne olduğunu bilmediğimiz Lucy Gray. 10. Açlık oyunlarının şampiyonu olan Lucy Gray, aslında açlık oyunlarını Snow’un yaptığı bir hile ile kazanmakta. Lucy de aynı Snow gibi adam öldürmek zorunda kalıyor fakat iyi ile kötü arasındaki çizginin kötülerin tarafına hiçbir zaman geçmiyor. Snow ise kötülerin tarafına tamda son chapterda geçiyor. Lucy’i âşık olduğu kadın olarak görmeyi bırakıp, “hayalleri” ile arasındaki son engel olarak görmeye başlayınca gerçekten ve belkide ilk kez çizginin sınırını geçerek kötü tarafa geçiş yapıyor ve ilk kez tam bilinçli bir şekilde bir insanı (Lucy’i) öldürmek istiyor. Önemli olan bir diğer karakterimiz ise Sejanus. Sejanus hikâyeye Snow’un tam zıttı bir karakter olarak katılıyor. Snow başkentte yaşayan soylu bir aileden gelirken, Sejanus ise 2. Mıntıkadan çıkma bir aileden geliyor. Snow’un ailesi savaşta her şeyini kaybettiğinde, Sejanus’un ailesinde öyle bir servet var ki başkentte bile istedikleri her şeyi kontrol edebiliyorlar. Snow nerdeyse her zaman taktiksel düşünüp hareket ederken, Sejanus duygularıyla hareket ediyor. Fazla düşünmeden hareket eden Sejanus her seferinde başını belaya sokmanın bir yolunu buluyor. Hikayedeki en iyi niyetli, en insancıl karakter Sejanus. Snow istemeden de olsa Sejanus’un başını yakıyor ve ölümüne sebep oluyor. Burada doğrudan bir kast yok. Burada daha çok bilinçli taksir/olası kast arası bir durum var. Fakat Sejanusun ölümünün sorumluluğunu üstlenen Snow (olması gerektiği gibi), suçluluk duygusu hissediyor. Sejanus’un ölümü sonrası Snow kafasında kendini dönüşmeye başladığı kötü insan olmaya başlamadığına inandırmaya çalışıyor. Yaptığı her kötü davranış için bir bahane bulmaya başlıyor. Sonuçta kötü bir insanken bunu nasıl hazmedebilirsin ki? Kendine yalanlar söyleyerek… Son olarak bahsedeceğim iki karakterden biri Dekan Longbottom. Kendisini Snow’un babasına duyduğu güçlü nefret duygusuyla ve Snow’a karşı olan kötü davranışlarıyla biliyoruz. En sonunda neden babasından nefret ettiğini öğreniyoruz. Ve ortaya çıkan gerçek o kadar küçükki ya babasından bu yüzden mi nefret ediyormuş ? Bu yüzden mi Snow'a kötü davranıyormuş dedirtiyor. Hiç tatmin edici değil. Son olarak Açlık Oyunları üçlemesinin kötü karakterini anlatan kitabın gerçek kötü karakterinde Dr Gaul. Dr Gaul hastalıklı düşüncelere sahip bir insan. Açlık Oyunlarının yapılmasının gerçek sebebi. Adeta kötülük saçan bir insan. Öğrencilerini kötülüğe teşvik eden bir insan. Kitap boyunca Snow’un aklına kötü düşünceler sokmayı başarıyor. Kontrol ve düzeni savunduğu halde, aslında bu karakter kaosu o kadar çok seviyor ki. Snow ise kitap sonunda güç için şeytan (Dr Gaul) ile işbirliği yapmayı kabul ediyor. Serinin bütün hayranlarına ve hatta çok güzel bir roman okumak isteyen herkese tavsiye ederim. İyi Okumalar.
Kuşların ve Yılanların Şarkısı
Kuşların ve Yılanların ŞarkısıSuzanne Collins · Dex Kitap · 20201,246 okunma
·
101 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.