Gönderi

N. TOPCUNUN MANEVİYAT ARAYIŞI- APDULAZİZ BEKKİNE HOCAYLA KARŞILAŞMASI -2
Sofraya oturdular, Aziz Efendi Anlatmaya Başladı: "Avrupa uleması ile bizim ulemayı kıyaslıyorlar. Orada felsefe okurlar. Felsefe aklın şüphelerine cevap aramak ihtiyacından doğmuştur. Bir filozofun tamam dediği şeye, bir başkası hayır, tamam değil diyebilir ve karşı çıkabilir. Nitekim çıkıyorlar. Çünkü bakış açıları farklıdır. Felsefe şüphe üzerine kurulu olan farklı düşünce sistemleridir. Oysa insan sadece akıl sahibi değil, aynı zamanda kalp sahibidir. İnsanın kalbi güven ister, istikrar ve huzur ister. Ve böylece mutlu olmak ister. Aklın ihtiyacı ile kalbin ihtiyacı birbirinden farklıdır. Kalp inanmak ve imanın verdiği güvenle mutlu olmak ister. İnsanı mutluluğa götüren şey, kalbindeki imandır. İman olmadan, yakin olmaz, yakin olmadan da mutluluk olmaz. Aklın esas görevi, imana giden yolu açmaktır. Yoksa aklın durmadan değişen gelgitlerine ayak uydurmakla mutluluk elde edilemez. Ebedî ve değişmez haki- kati bulmak ve ona bağlanmak lazım. Herkesin aklı aynı olmadığ gibi, kendi aklımız da her zaman hep aynı akıl olarak kalmaz. Akıl aynı yerde durmaz, sürekli değişir ve gelişir. Biz kırk-elli yaşlarına geldiğimiz zaman, onbeş yaşındaki aklımızla düşünmeyiz. Çünkü onbeş yaşındaki aklımız, o yaşla birlikte bizi terk edip gitmiştir. O eski akıl, artık bize çok yabancı sayılır. O eski aklımızı zaten biz de pek beğenmeyiz. Bu kadar değişken olan bir şeyle ebedi ve değişmez olan hakikati nasıl bulacağız? Oysa kalbimiz, sabit ve değişmez hakikatlere bağlanma ihtiyacındadır. Bunu da bize ancak saf ve samimi bir iman sunabilir. Zaten iman, kalbin, her türlü şüpheden kurtulup, ebedî ve değişmez hakikate bağlanması demektir. İslam'da şüphe yoktur, şüpheyi kesinlikle reddederiz" dedi ve Nurettin'e dönerek sordu: - Ne diye felsefe okudunuz? dedi. Nurettin de - Çok merak ediyordum ve hevesliydim, diye cevap verdi. Aziz Efendi de, Boşuna vakit harcamışsınız. Neyse, şimdi sizin vazifeniz, her sene on tane İslâm'ı bilen ve tatbik eden talebe yetiştirmektir. Bunu yapınız kâfi gelir, dedi. Hoca Efendi dava sahibi, inanmış bir üslupla ve kendinden emin bir şekilde konuşuyordu.
Sayfa 110 - Nurettin Topçu-Çağdaş Bir Dervişin Dünyası Yazar: Emin Işık Dergah YayınlarıKitabı okudu
·
47 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.