"Ensest insanın ne kadar kötü olabileceğinin kanıtı." (syf 230.)Güncel dilde yaygın olarak aile içi yasak ilişki anlamında kullanılan “ensest” kavramı, dilimize Fransızca bir sözcük olan inceste’ten türetilerek girmiştir. Fransızcada inceste, başta aile içi olmak üzere her türden gayrimeşru cinsel ilişkiyi ifade eder. Sözcüğün daha eski kaynağı ise Latincedir. Latincede var olan incestus sözcüğü dini referanslı bir sözcüktür ve genel olarak haram, yasak, hududu aşan anlamına gelir. (syf 17.)
______________________________________
Ne yazmam gerek bilmiyorum, yazıp yazıp siliyorum...
"Ben şimdi kime güveneceğim?" (syf 233.) Bu cümleden yola çıkarak başlamak istiyorum incelememe... Basit bir cümle gibi değil mi?? Öylesine sorulmuş bir soru da olabilirdi. Keşke öyle olsaydı ama değil işte... Bir insan hele de bir kız hayatta en çok babasına güvenir, kahramanı olarak görürmüş onu. Kahramanın aslında kötü karakter olduğunu anladığı anda da masal bitiyor. Çocukluk bitiyor ve geriye hayatı boyunca unutamayacağı acı bir gerçek kalıyor... "Ben kime güveneceğim?" Sahi babaların çocuklarına böyle kötü davrandığı bir dünyada biz kime güveneceğiz??...
Dünya'nın çivisi çıkmış. İnsanlık gerçekten bitmiş okudukça bunu daha iyi anladım.
Kitabı okurken sinir krizi geçirdim desem yeridir. Tecavüzcülerin vicdansızlığı ve pişkinliğine mi sinirleneyim, tecavüzcüyü savunan yakınlarına mı, yoksa suçluyu cezalandırmayan "adalet" sistemine mi bilmiyorum...
Babalar... (tabi bu kişileri baba'dan sayıyorsak) daha çok bunlar hakkında konuşmak istiyorum. Bir baba düşünün “Hâkim bey, bahçenize diktiğiniz ağacın ilk meyvesini başkasına verir misiniz?” diyor. Evet yanlış anlamadınız... Ama daha beterleri var... Kızına tecavüz eden başka bir baba ifadesinde ne demiş sizce...? “İlçede birlikte olmadığı kalmamıştı, bir de benimle yatsa ne olur?” Cümlenin iğrençliğine bakar mısınız?? Ve bunun gibi nice örnekler var kitapta.
Peki ya anneler...? Çoğu vakada anne tüm bunları görmediğini söylüyordu, ama duymuştu. Fakat sağır kalmayı tercih etmişti. Hem de yıllarca... Annelerin yaptığı da bir o kadar akla sığmaz “Babanın ihtiyacını gider, ne olur, bak bize zarar verecek.” diyen anneler var. Ya da bazı olaylarda anne kızını kıskanıyor. Eşinin kızını kendine tercih ettiği için. Bazen de kız durumu anneye anlatınca “Sen bizim aramızı ve düzenimizi bozmaya çalışıyorsun, kötü huylusun” diyor.
Annelerin bu tutumu çoğunlukla aile düzenini korumaya çalışmasından kaynaklanıyor. İyi kötü bir düzenim var bozulmasın diyerek susuyor. Kızını da susmaya zorluyor. Annenin zayıflığı da büyük bir etken. Anne sosyal ve ekonomik anlamda zayıfsa elinden bir şey gelmeyeceğini düşünüyor. Bir davada annesi şikâyetini geri alması için çocuğuna ısrar ediyordu. "Ailemizi dağıttın, senin yüzünden baban içeri girdi. Ben de çalışmıyorum, kardeşlerin ne yapacak? Tabii sen devlet korumasındasın. Yiyip içiyorsun. Kardeşlerin aç kaldı" diyordu. Bunu bir nebze anlamaya çalışabilirim belki ama babasının tecavüzüne uğramış bir kızın annesinin "Ah yavrum, el olsa evlendirirdim. Babası, ne yapayım” demesini ne unutabilirim ne de anlamaya çalışabilirim... Tecavüzün üstünü örtmek için evlendirmek...?? Bu toplum tecavüz eden adamın tecavüz ettiği kadınla evlenip mutlu olacağına inanan bir toplum. Mahkemelerde bile kadın kendisine tecavüz eden adamla evlensin, dava dosyaları azalsın deniyor. Evet laf açılmışken mahkemeler ve Adalet sisteminden de söz edeceğim... En çok bunlara kızgınım, anne baba insandır "beşer şaşar" demişler ama ya mahkemeler? Kanunlar da mı şaşar? 6 kardeşini ve kendi öz kızlarını istismar eden bir adam söz konusu. Ama bilin bakalım ne oluyor? Dava zamanaşımı nedeniyle düşürülüyor ve adam ceza almıyor... Ya da hakimlerin gereksiz iyi hâl indirimi uygulamaları... ilk başta neden yapıldığına anlam verememiştim. Kitabın sonlarına doğru anladım. Hakim iyi hâl ceza indirimi uygulamadığı için yargıtay hakimlik notunu kırıyor ve meslekte ilerlemesine engel oluyormuş. Yani meslekte ilerlemek için ceza indirimi yapılıyor evet... Ben böyle adalet istemiyorum. Kimse istemiyor, ihtiyacımız olan adalet bu değil. Bir adalet mağduru daha da mağdur duruma getiriyorsa bu adalet değildir. "Kravat takıp mahkemeye gelmek, bu suçu işlemeyeceğine dair bir kanaat oluşturur mu? Bilmiyoruz. Bilemeyiz. Kimse bilemez. Ama hâkim bunu ilginç bir şekilde sanığın lehine kullanıyor." (syf 145.)
Bir de avukatlar var. Dört yaşında bir kız çocuğuna tecavüz ediliyor, altı gün boyunca da devam ediyor bu tecavüz ve sonra tecavüzcünün avukatı çıkıp şunu söylüyor ve bu söylem kayıtlara da giriyor: “Ne malum çocuğun kendi parmağıyla yapmadığı?” diyor, üstelik Adli Tıp raporu olmasına rağmen.
Biz ne ara bu hale geldik? Ne zaman vicdanımızı kaybettik? Ne zaman uyanacağız? Bu mağdurların hiçbiri susmadı ama herkes sağırdı... Ne zaman duyacağız bunları? Kulaklarımızı tıkayarak, müslüman ülkesinde ensest olmaz diyerek bu işten sıyrılamayız. İnkar etmemiz bu durumu yok saymamız durumu değiştirmiyor. Ensest var bunu kabul etmeli ve çözüm aramalıyız. Susmakla, görmezden gelmekle olmuyor, olmayacak!