Ölüler de soluk almak ister
Şeref Bilsel, Yaşıyoruz Sessizce için şu sözleri söylemiştir: ‘’Bu kitap, bizim sagu, mersiye, ağıt geleneğimize, göç edeni de burada tutan, yaşatan yepyeni bir özellik getiriyor. Üç kadim kavram, yaşamın üç büyük izleği, aşk, yalnızlık ve ölüm, şiirden şiire iç içe geçerek birbirinin kapısını çalıyor. Sonra üçü birlikte gelip hepimizin hayatına doluyor. Yaşıyoruz Sessizce, aşkın emeğin ve dünyanın ölümle bir daha yüceltildiği bir varoluş simyası.’’
Yaşıyoruz Sessizce; kesinlikle edebiyatımızın yas sürecinin anlatıldığı şiirlerin bir arada hayat bulduğu bir şiir kitabıdır. Karısı Hatice’ye sonsuz bir aşk ile bağlı olan bir adamın hikâyesidir bu. Hatice Hanım’ın hastalık süreci ve ölümü şairi sarsmış hatta öyle bir sarsmış ki dizelerle âdeta dans etmiş… Tam Kendini Seveceksin şiirini burada paylaşmam iyi olacak sanırım...
Üç yıldır ölüyorsun Hatice
yataktan kalkıyorum, ölüyorsun
odadan odaya geçiyorum, ölüyorsun
su içiyorum, boğazımda mezar hecesi bir taş
bademaltı'ndayız, ayaklarını sevdiğin günler
ölüler de soluk almak ister
limon çiçeklerinden bir yaşama ayini
yaptım mamur ettim geri devirdi diyor bir ses
gözbebeklerinden topuklarına çekiliyor dünya
eteklerinden düşüyorum, düşüyorum.
işte geliyorsun, kış soluğun saçaksız kuşlar
iki omuzunda bitmiş gün
ellerinden tutuyorum
birden ölüyorsun.
“bugün çok güzelsin” diyor ayşegül hemşire
içinde bir nazlı göl usulca yapraklanıyor
tam kendini seveceksin
ölüyorsun.
çıralı'ya gidelim haydi, nar çiçekleriyle
yaseminlerle silelim ilaç kokularını
kalkacaksın, ölüm ayaklarında bir isteksizlik
bizim o elleri gökyüzü doktorlarımız
“hatice abla” diyorlar, hepsi birer lokman iyiliği
gözlerin bir daha tutunuyor dünyaya
ölüyorsun.
yirmi yaşımız siyah beyaz bir zaman
ankara henüz ana rahmimiz olmamış
güzelliğini omzuma alıyorum kurtuluş parkı'nda
dört yanımız yeni dünyaların buğulu harfleri
saçların ağzımda düğün-dernek
birden ölüyorsun.
denizdesin bozkır mavi bir acemilik
gövden altın güneşlerde ibrişim yumağı
içindeki çocuk sularla örtüyor çıplaklığını
beydağları iki omzunda iki gökkuşağı
ölüyorsun.
ve çocuklar hatice, yaşama nişanımız çocuklar
ağızları donmuş korku, ayva sarı tüyleri kan, rüyaları
hepimizin suskunluğundan bir mezar taşı
hangi evde doğarlarsa doğsunlar
bizim evimizde ölüyorlar.
sevmenin tanrı soluğuyuz ikimiz de
gövdemin dünyanın ilk atlası
boynundan dudaklarına dönüyorum mahcup
kışlanın radyosu birden camlarda:
bastığımız kara toprak boyumuzu aşar bir gün
gidelim diyorum. gidelim diyorsun. sermayemiz hayal
insan yaşlanınca bir yere gidemez değil mi
çocuklara başka bir kader, bize bir gelecek masalı
tam su yüzüne çıktık, dünya kalbimizin hizasında
sen hak ettin bu mucizeyi diyorum, ağzım kan ter içinde
gözlerin biliyor her şeyi, gözlerin bir yaşam çığlığı
ölüyorsun…
syf. 28-29
‘’Sevmenin dünyayı sevmek olduğunu senden öğrendim.’’ Syf.9
Belli ki Hatice Hanım ile sevmek üzerine oldukça münakaşa edilmiş. Zira dünyayı sevmek oldukça güç bir meseledir ancak Şükrü Erbaş biraz da dünyayı Hatice sayesinde sevmiştir. Şair, İpi Kopmuş Boncuk yazısında (aslında Hatice Hanım ile geçen konuşmasını şairane yönü ile kaleme alıyor.) şöyle diyor:
Bir gün, "benim için şiir yazdın mı hiç" demiştin. Göstermiştim, "şu heves sensin, şu incinmiş gurur sen, şu utangaç aşk, şu Posta Caddesi'ndeki daktilo sesi, çocukların okul dönüşü sevinci sen." Kuşkuyla bakmıştın yüzüme. Kirpiklerim içime dökülüvermişti. Susarak büyümüş iki çocuktuk biz, kendisini sevmeyi bilmeyen. Yanımızda birisi olmadan sevincimizden utanırdık. Kaç hayat evimizde bizden çok soluk aldı. Sonra harfler girdi yoksulluğumuza. Sonra dünyanın bütün mazlumları. Elimde başkalarının rüyası, bir var oluş acısıydım önünde. Yazmaya, okumaya ayırdığım zamanlar senin de zamanlarındı. "Tenha gezen evliyam" dedim. "Ben gittim harf harf dağıldım / Sen tamamladın cümlemi." Yüzüm bir gelecek atlası. Başım önde dönüyorum bütün yürüyüşlerden. Mavilik yitirdi hükmünü. İpi kopmuş bir boncuğum senden sonra. Bedeni olmayan bir zaman, odalarda. Canım ne kadar acıyorsa sözüm o kadar üşüyor. Ömür Hanım, Şahgülüm, Köroğlu'm... sana bir nefes olamayan şiirden de geçtim. Syf. 24-25
Bütün ömrünü adadığı Hatice Hanım’ı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşayan bir şairin sessiz feryâdıdır.