Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Fatıma'nın Doğumu:
El-Emin Hira Dağı'na çıkalı tam kırk gün olmuştu… Gecenin sabaha yakın kısımlarında çalmıştı kapıyı… Kan ter içinde,rengi ağarmış yüzü ile varmıştı El-Emin, Hatice'sinin yanına… Örtüsünün altına girdiğinde sanki üşüyor gibi gelmişti yolcusu… Hatice onu şefkati ve sevgisiyle bir hırka gibi sarıp sarmaladı… Ertesi sabah dün gece yaşadıklarından bahsetti El-Emin… Eşinin yanına varmadan evvel, tam kırk günü oruç ve ibadetle geçirmişti, bir ara henüz orucunu açmadan evvel, uyur uyanık bir halde gördüğü etkileyici rüyadan sonra koşup gelmişti Hatice'sinin yanına… Yakaza… Uyur uyanık bir halde görülen düşle gerçek arası bir hal… İşte bu haldeyken; "Ey Muhammed, Yüceler Yücesi Rabbin sana selam söyler. Selamına ve armağanına hazır olmanı emreder" denmişti kendisine. İsminin Mikail olduğunu öğrendiği meleğin elinde, üzeri halis ipekten bir mendille örtülmüş tabak, etrafına nurlar saçmaktaydı. Melek ona bugünkü orucunu bu tabakta getirdiği yemekle açmasını söylemişti. Bu Allah'ın emriydi, meleğin söylediğine göre… El-Emin, bu yemekten doyasıya yemiş ve getirilen soğuk sudan kanıncaya kadar içmişti. Melek, ona bu harikulade iftardan sonra eşi Hatice'nin yanına varmasını söylemişti. Yüce Allah'ın bu gece kendisinin sülbünden tertemiz bir zürriyet yaratmaya söz verdiğinden bahsetmişti… Tertemiz bir zürriyet… Tertemiz bir zürriyet… Tathir hisleriyle doluydu El-Emin… İçi dışı bu iftardan sonra parlamış, adeta şeffaf hale gelmişti… Devamını Hatice Hatun şöyle anlatacaktı sevdiklerine: "Yalnızlığa alışmıştım o dönemde… Gece karanlığı çökünce, başımı örter, üzerime geniş giysimi alır, kapımı kilitler, ibadetimi yaptıktan sonra çıramı söndürürdüm. Sonra da yatağıma uzanırdım. O gece yarı uyumuş yarı uyanık haldeyken, birden kapı çalındı, 'Muhammed'den başka kimsenin çalmadığı halkayla kapımı çalan kimdir? ' diye seslendim. O tatlı ve yumuşak bir ses tonuyla bana seslendi: ' Kapıyı aç ey Hatice. Ben Muhammed'im! ' Kapıyı açtım ve eve girdi. Gökleri ayakta tutan ve suyu yerden çıkaran Allah'a yemin ederim ki daha eşim benden uzaklaşmadan, Fatıma'nın yükünü bedenimde hissetmiştim"… Gaipten seslerin kendisini selamlamaya başladığı, ertesi gün gerçeğe çıkacak düşlerin ard arda geldiği, sezgi gücünün yoğunlaştığı, ağaç ve taşların kendisini salavatlarla karşıladığı bu zorlu süreçte El-Emin, Hatice'sine, tertemiz bir zürriyeti müjdelemişti… Doğacak çocuklarına Fatıma ismini vereceklerdi… Yüz ve beden şekliyle babasının adeta kopyası olacak bu bebek, aklı, fetaneti ve güzel ahlakıyla annesinin mektebinden yetişmiş nadide bir çiçek olarak boy atacaktı… Zehra'ydı o… Sözünün sağlamlığını babasından, gayretini ve cesaretini annesinden alacak bir nehir…
·
64 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.