abûs: somurtkan.
acâfet: (a.i.) zayıflık, çelimsizlik.
a'del: (a.s. âdil'den) (daha, pek, en) adaletli, çok doğru.
adüvv: (a.i.c. edâdî) düşman, yağı, hasım.
adüvv-i cân: can düşmanı, (bkz: adû).
âfet-i âb: (su âfeti) su kızı, deniz kızı.
âfûr: (a.i.) belâ kasırgası.
ahceste: (f.i.) 'kapı eşiği, (bkz: âstân, atebe).
âhir: (a. zf.) nihayet, son olarak.
ahzen: (a-s-) 9° hüzünlü, kederli.
âjeng: (f.i.) yüzde yaşlılıktan veya öfkeden dolayı beliren buruşuk.
alyâ: (a.i.) 1. yüksek yer, yükseklik. 2. gök.
âmennâ: (a.zf.) inandık, diyecek yok.
anâfet: (a.i.) sertlik, kabalık.
anâkat: (a.i.) ümîdi boşa çıkma; muvaffakiyetsizlik, başansızlık.
anâne: (a.i.); bir bulut.
andelîb: (a.i.c. anadil) bülbül, (bkz: hezâr).
anka': ("ka" uzun okunur, a.i.) 1. ismi olup, cismi olmayan bir kuş, zümrüdüanka kuşu. (bkz: sîmurg). 2. ismi olup cismi olmayan nesne.
anûn: (a.s.) isyancı; kavgacı.
anve: (a.i.) zorlama, zor, kuvvet.
aras: (a-i-) yorgunluk, bitkinlik.
âreste: (f.s.) süslenmiş, bezenmiş. (bkz: âraste).
arim: (a.s.) inatçı, kafa tutan.
ârûde: (f.s.) öfkeli, kızgın, hırslı.
aruf: (a.s.) uzun zaman ıstırap çeken.
asel: (a.i.) 1. bal. 2. cennetteki dört sudan biri.
ases: (a.i.) gece devriye gezen, gece bekçisi.
asîl: (a.i.) 1. öğleden sonranın son kısmı, akşam. 2. ölüm.
asremân: (a.i.) gece, gündüz.
âsûde-dilî: (f.b.i.) gönül rahatlığı.
âsümânî: (f.s.) 1. göğe, semâya mensup. 2. açık mavi. (bkz: âsmânî).
asy: (a.i.) ayaklanma.
aşkâr: (a.s.) 1. koyu al. 2. kızıl saçlı adam. 3. doru at.
aşüfte: (f.s.) çıldırırcasına seven, bu yüzden perîşan bir halde, azgın ve baştan çıkmış deli gibi olan, iffetsiz kadın, aşifte. (bkz. âlüfte).
âteş-i âb-perver: meç. kılıç, hançer.
âteş-i bahâr: 1) kırmızı gül; 2) lâle; 3) baharın lâtifliği ve güzelliği.
âteş-i be-cân: 1) canda olan ateş; 2) yanıp tutuşma.
âteş-i beste: 1) donmuş ateş; 2) hâlis kırmızı altın, (bkz: asced).
âteş-i bî-bâd: 1) şarap; 2) işkence, zulüm.
âteş-i bî-zebâne: 1) alevsiz ateş; 2) kırmızı akik; 3) şarap.
âteş-i câm-ı zîbekî: gümüş veya billur kadehte içilen şarap.
âteş-i derûn: "iç'in ateşi" gönül yanıklığı.
âteş-i füsürde: 1) donmuş ateş; 2) altın, (bkz: âteş-i beste).
âteş-i hecr: ayrılık ateşi.
âteş-i parsî: 1) hek. karakabarcık "yanık kara" denilen bir yara; 2) cemre; 3) ateşe tapanların taptıkları hiç sönmeden yanan ateş.
âteş-i pür-âb: (su dolu ateş) 1) meç. Üzüm şarabı; 2) kanlı gözyaşı; 3) içine şarap doldurulmuş yaldızlı kadeh.
âteş-i seng: lal ve yakut.
âteş-i serd: 1) şarap; 2) hâlis altın, (bkz: asced).
âteş-i seyyâle: (su gibi akan ateş) şarap.
âteş-i sûzân: yakıcı ateş.
âteş-bâr: (f.b.s.) ateş yağdıran.
âteş-bâz: (f.b.s. ve i.) ateşle oynayan, hokkabaz, fişekçi.
âteş-beste: (f.b.i.) hâlis, kırmızı altın.
âteş-dîde: (f.b.s.) ateş görmüş, ateşten geçmiş.
âteş-efrûz: (f.b.s.) ateş yakan, ateş tutuşturan.
âteş-efşânî: (f.b.i.) ateş saçma, ateş püskürtme.
âteş-engîz: (f.b.s.) 1. dağlama âleti. 2. s. fesatçı, kundakçı.
âteş-fâm: (f.b.s.) ateş renkli, kırmızı.
âteş-feşân: (f.b.s.) ateş saçan, ateş püsküren, (bkz: âteş-efşân).
âteş-fürûz: (f.b.s.). (bkz. âteş-efrûz).
âteş-gâh: (f.b.i.) ateşe tapanların ibâdet yeri.
âteş-gede: (f.b.i.) ateşe tapanların ibâdet ettikleri mabet.
âteş-hâne: (f.b.i.) mecûsî mabedi, ateşe tapanların ibâdet yeri.
âteş-hâr: (f.b.i.) 1. keklik. 2. s. zâlim, merhametsiz [adam].
âteşî: (f.b.s.) 1. ateşli, hararetli; dokunaklı; ateş renginde. 2. öfkeli, hiddetli. 3. i. cehennem zebanisi;
âteşîn: (f.s.) 1. ateşten. 2. ateşli, canlı.
âteşîn-libâs: l) kırmızı elbise; 2) kırmızı elbise giymiş kimse.
âteşîn-mâr: 1) ateşli yılan; 2) yanık ak; 3) ateş alevi; 4) havâi fişek.
Âteşiyân: (f.i.s.) cehennemlik olanlar.
Âteşîze: (f.i.) ateş böceği,
âteş-kâr: (f.b.s.) 1. külhancı. 2. meç. kızgın, aceleci, merhametsiz [adam].
âteş-karâr: (f.a.b.s.) "ateşte duran" cehennemlik, günahkâr.
âteş-meşreb: (f.a.b.s.) meç. "ateş huylu" huysuz, geçimsiz.
âteş-mizâc: (f.b.s.) sert tabiatlı, huysuz, geçimsiz [kimse],
âteş-nihâd: (f.b.s.) "ateş huylu" ateşli, huysuz, huzursuz.
âteş-nisâr: (f.b.s.) ateş saçan. meç. çok öfkeli.
âteş-nümâ: (f.b.s.) ateş gösteren.
âteş-pâre: (f.b.s.) 1. ateş parçası, kıvılcım. 2. Muallim Naci'nin 1844 de basılmış bir şiir kitabı.
âteş-peyker: (f.b.i.) 1. Güneş, (bkz: âteşîn-sadef). 2. şeytan ve cin taifesi.
âteş-suhan: (f.b.s.) dokunaklı, hatır kıracak şekilde söz söyleyen.
athal: (a.s.) kül rengi.
âtıfe, âtıfet: (a.i.c. avâtıf) karşılık beklemeden gösterilen sevgi, iyilik severlik.
âtıl-âne: (a.f.zf.) tembelce, tembelcesine.
âtî, âtiye: (a.s. utv'dan) isyan eden, kafa tutan.
âtih, âtihe: (a.s.) isyan eden, kafa tutan.
âtik: (a.s.) berrak, saf; karışmamış; kıymetli.
atîk, atîka: (a.s. ıtk'dan) 1. eski. 2. azatlı, hür. 3. güzel, genç kız. 4. asîl.
atles: (a.s.) eski, aşındırılmış, yırtık, eski püskü.
atûfet: (a.i.) şefkat, merhamet.
âvâre: (f.s.) 1. serseri, boş gezen, işsiz güçsüz, aylak. 2. dağınık, perişan.
avâsım: (a.i. âsıme'nin c.) hudut şehirleri.
âyâ: (f.e.) şüphe ve tereddüt bildiren edat. (bkz: acaba).
âyîne-rû: (f.b.s.) yüzü ayna gibi parlayan.
ayyâb: (a.s.) kusur görücü.
ayyân: (a.s.) 1. ne yapacağını bilmeyen. 2. yorgun.
ayyâr: (a.s.) 1. hîlekâr, dolandırıcı. 2. zekî, kurnaz. 3. çevik, atik.
ayyûk: (a.i.) 1. astr. keçi, semânın kuzey yarımküresinde bulunan Auriga burcunun en parlak yıldızı, (Alpha Avriga) lat. capella; fr. chevre. 2. semânın pek yüksek yeri.
azâzîl: (a.b.i.) İblis'in (şeytan'ın) melek bulunduğu sıradaki esas adı.
âzer-asâ: (f.b.s.) ateş gibi, kızıl.