Seriye dair birkaç kelam ve de selam ..Seride sona yaklaşırken Kayıp Zamanın İzinde’ye dair birkaç kelam etmek istedim. Bu seriye başlamak isteyen ve cesaretini toplayamayanlara, okumaya başlayıp yarım bırakanlara, “ay herkes de tutturmuş Proust da Proust, zorunda mıyım karşim” diyenlere de laf atarım diye düşündüm:)
Romalılar, kardeşlerim.. 3148 sayfaya bakıp bakıp, “bu sevda bitmez” diyorsanız, ama okumayı da çok istiyorsanız, benim yaptığım gibi her ay bir kitabı okuyup araya başka kitaplar koymayı bir düşünün derim. Bende işe yaradı.
Biliyorum çoğu insan Proust’a toz kondurmaya cesaret edemiyor, ama hadi itiraf edelim ki serinin bazı kitapları aşırı sıkıcı. Ben Guermantes Tarafı’nın sayfalarını çevirirken, yağmurun altında kalıp ıslanmış bir yorganı çeviriyormuşum gibi hissetmiştim. Ama bir Mahpus’u ya da Albertine Kayıp’ı okurken, iyi ki devam etmişim dedim. Belki bu cılız mı cılız bilgi seriyi yarım bırakanların elinden sıkıca tutmayı başarır.
Dünyadaki her ölümlü okur Proust okumak zorunda mı? Daha neler yahu! Yok öyle bir şey. Ki Proust bile “güzelliği, biraz da okurlarda uyandırdığı izlenimden kaynaklanır.” diyor. Birinde bıraktığı izle, uyandırdığı izlenimle diğerininki aynı olmak zorunda değil.
Ama ben okuyan tarafta olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Bunu da eklemeden geçmeyeyim. Özellikle karakterin kendi içine baktığı yerlerde kendime dair hiç farkında olmadığım ne çok şey keşfettiğime şaşırıyorum. O satırların elini uzatıp beni kendimle tanıştırdığı, mevzunun adını koyduğu o kadar çok sahne var ki aklımda. Bunu her yazarın yapamadığı aşikar. O yüzden, haşa, zorunda değiliz, ama keşkem herkesler okusa da kolektif sevsek