Gönderi

ŞARK
Musallat, hiç göz açtırmaz da Garb’ın kanlı kâbusu, Asırlar var ki, İslam’ın muattal, beyni, bâzusu, "Ne gördün, Şark’ı çok gezdin? " diyorlar. Gördüğüm yer yer Harap iller, serilmiş hânümanlar, başsız ümmetler, Yıkılmış köprüler, çökmüş kanallar, yolcusuz yollar, Buruşmuş çehreler, tersiz alınlar, işlemez kollar; Bükülmüş beller, incelmiş boyunlar, kaynamaz kanlar. Düşünmez başlar, aldırmaz yürekler, paslı vicdanlar; Tegallüpler, esâretler, tehakkümler, mezelletler; Riyâlar; türlü iğrenç iptilâlar, türlü illetler; Örümcek bağlamış, tütmez ocaklar; yanmış ormanlar; Ekinsiz tarlalar, ot basmış evler, küflü harmanlar; Cemaatsiz imamlar, kirli yüzler, secdesiz başlar; "Gazâ" nâmiyle dindaş öldüren biçare dindaşlar; Ipıssız âşiyanlar; kimsesiz köyler; çökük damlar; Emek mahrûmu günler; fikr-i ferdâ bilmez akşamlar!.. Geçerken, ağladım geçtim; dururken ağladım durdum; Duyan yok, ses veren yok, bin perîşan yurda başvurdum. Mezarlar, âhiretler, yükselen karşımda dûradûr; Ne topraktan güler bir yüz, ne göklerden güler bir nûr? Derinlerden gelir feryâdı yüz binlerce âlâmın; Ufuklar bir kızıl çember, bükük boynunda İslâm’ın! Göğüsler hırlayıp durmakta, zincirler daralmakta; Bunalmış kalmış üç yüz elli milyon, cansa gırtlakta! İlâhi! Gördüğüm âlem mi insâniyetin mehdi? Bütün umrânı târîhin bu çöllerden mi yükseldi? Şu zâirsiz bucaklar mıydı vahdâniyyetin yurdu? Bu kumlardan mı, Allah’ım, nebîler fışkırıp durdu? Henüz tek berk-ı îman çakmadan cevvinde dünyânın, Bu göklerden mi, yâ Rab, coştu, sağnak sağnak, edyânın? Serendip’ler şu sahiller mi, Cûdî’ler bu dağlar mı? Bu iklîmin mi İbrahim’e yol gösterdi ecrâmı? Haremler, Beyt-i Makdisler bu topraktan mı yoğruldu? Bu vâdiler mi dem tuttukça bihûş etti Dâvûd’u? Hirâ’lar, Tûr-u Sinâ’lar bu âfâkın mı şehkârı? Bu taşlardan mı, yer yer, taştı Rûh-ullah’ın esrârı? Cihânın Garbi vahşet-zâr iken, Şark’ında Karnak’lar, Haremler, Sedd-i Çinler, Tak-ı Kisrâlar, Havernak'lar, İrem’ler, Sûr-u Bâbil’ler semâ-peymâ değil miydi? O mâziler, İlâhi, bir yıkık rüyâ mıdır şimdi? Ne yapsın, nâ-ümid olsun mu Şark’ın intibâhından? Perişan rûhumuz, hâib, dönerken bâr-gahından? Bu heybetten usandık biz, bu hüsran artık elversin! İlâhi, nerde bir nefhan ki, donmuş hisler ürpersin, Serilmiş sineler, kâbusu artık silkip üstünden. "Hayat elbette hakkımdır!" desin, dünya "değil! " derken...
Mehmet Akif Ersoy
Mehmet Akif Ersoy
·
93 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.