Gönderi

Novalis: üzerine bir inceleme.
Asıl adı friedrich von hardenberg’dir. Aristokrat bir aileden gelen novalis piyetist bir ortamda yetişti. Sağlam bir bilimsel eğitimden geçti ve maden mühendisi oldu. Yazı hayatına herder, geothe, schiller, jean paul, gottifried ve spinoza gibi dönemin önde gelen filozof ve şairlerinden etkilendi. Yirmi dokuz yıl gibi kısa bir ömür sürdü. Yalnızca yirmi dokuz yaşında öldü, derim bir romantikti ama kendisine ait çok eşsiz fikirleri vardı. Trasandantal(aşkınsal) bir büyüsel şiir anlayışından tutunda şiirsel bir ansiklopedi yazmaya kadar. Kuşkusuz o alman şiirinin en erken solan çiçeğiydi. Sevgilisi “Sophie” 1797’de tüberkülozdan ölünce, akabinde yakın arkadaşı olan “erasmus” unda kaybından sonra derin bunalımlar yaşar ve kendini matematik, kimya ve madencilik eğitimine verdi. Bir yıl sonra “julie von carpentier” ile tanışır, törensiz bir nişan yapar ancak 1801 ağustosunda onu da sophie gibi tüberkülozdan kaybeder. Geceye Övgüler’de radikal bir perspektif değişimi gerçekleştirmiştir. Gerçek olan hayat değil, ölümdür. Gündüz değil, gecedir. Novalis tam bir romantik şairdir. Çünkü yapıtlarında farklılığın ötesinde birliği, aydınlık gerçeğin ötesinde mistik geceyi aramıştır. Novalis’in yaşadığı bu romantik dönem, doğal bilimlere ve birçok konuya olan yaklaşımıyla edebiyat ve felsefeye yeni bir soluk getirir ve almanya’da felsefe ve düşünce akımları bu dönemde oluşmuştur. Novalis; filolojinin din işlerine karışmasından ve onu etkilemesinden son derece rahatsız olmuştur. Çünkü incil bu dönem de, herhangi yazınsal ve kültürel bir metin gibi, araştırma ve arzu nesnesi haline geliyor. Bu sebeple dilbilimine karşı tepkisel yaklaşmıştır. Çünkü bu durum novalis için; “tanrı hakkında konuşmak, onu tasvir etmeye çalışmak, onun üzerinde bir egemenlik kurmaya çalışmak, onu temsil etme iddiasında bulunmak demektir.” Novalis şairdir ama tıpkı bir filozof gibidir. Aklın ve bilincin keskin bir çıkış noktası olamayacağını öne sürerek, descartes’ten beri süre gelen özenin kesinliğine bir darbe indirir. Wittgenstein’ların, derrida’ların yoluna ışık olur. Herman Hesse, Novalis için şunları söyler; “Deha, yalnızca düşünce tarihine ait değil, fakat aynı zamanda, dahası her şeyden önce, biyolojik bir olgudur: bu durumun simgesi olan olağandışı yazgılar, kendilerinden sonra yaşayanlar bağlamında hep en derin ilgiyi uyandırmışlardır. Yakın alman düşünce tarihinde hölderlin, novalis ve nietzsche, bu yazgının en soylularıdır.” Ricarda Huch’a göre, novalisi diğer romantiklerden ayıran en keskin özelliği; “ayakları çamurda debelenirken gözlerinin yıldızlarda olmaması, dünyevi olan ve uhrevi olan iç içe geçebilme yeteneği.” Sadece bir şair değil aynı zamanda bir mistiktir novalis… tanrı ve tanrısallık, insan olanı aşmak ve manen yüceltmek, hayatı boyunca aradığı şeyler olmuştur. Novalis; sanatsal düzeyde, rönesans’ın bilimsel düzeyde aydınlanmanın gerçekte ne anlama geldiğini, dünyanın başına neler açacağını ilk sezenlerdendir. Novalis romantik, siyasal teoriyi başlatırken kısa denemesi “Hristiyanlık ve Avrupa” da avrupanın lutherci bölünmeden önceleri mutlu dönemini anar. En önemli aforizmalarında novalis şöyle der; “evren de yolculuk düşleri kuruyoruz, ama evren bizim içimizdedir; sonsuzluk, geçmiş ve gelecek içimizdedir ve başka hiçbir yer de değildir. Gizemli yol bizi kendi içimize götürür.” der. Novalis müthiş bir şairdii yalnızca yirmi dokuz yıl gibi çok kısa bir ömür sürdü. Ama o bu kısacık zamanda bile adını en iyilerin arasına taşımayı başardı. “Çünkü şiir, aklın açtığı yaraları tamir eder.” Bu sözü bile onun ne kadar büyük bir şair olduğunu gösterir. O, alman şiirinin en iç sızlatan şairlerinden biriydi. “Hymnen an die nacht” erken kaybettiği nişanlısı sophie’nin ölümünün ardından yazılmıştır ve iç sızlatır… novalis ölümü kuçaklamış bir uyumsuzdur, tüberküloz olduğunu öğrenince kısa bir süre sonra ölür. “Sonrasız bir dinginliğe bürünmüş bir taş olur.” Elbette, geceye övgüler de kendi ölümünü tasarladığını sezdirir. “Şimdi biliyorum artık son sabahın ne zaman olacağını, ışığın ne zaman artık ürkütemeyeceğini geceyi ve aşkı, mahmurluğun ne zaman sonrasız olarak ve tek, bitip tükenmez bir rüyaya dönüşeceğini cenneti çağrıştıran bir yorgunluk hissediyorum içimde.” der. “bilmezler narin genç kızın gögüslerin de esenin, ve orayı cennetin kucağına çevirenin sen olduğunu, eski öykülerden cennetin kapılarını açarak geldiğini, ve sonsuz gizlerin habercisi olarak; kutsanmışların anahtarlarını taşıdığını sezemezler.”
·
1 artı 1'leme
·
419 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.