Gönderi

591 syf.
·
Not rated
Gülüm
Mekke'de bir kız çocuğu iseniz, geceler sizin için en uyanık olduğunuz gündüzlere döner. Bu düşünceye sahip biz kız çocuğu olmuş olsanız ne hissederdiniz, ya da korkudan başka bir hissiniz olur muydu? İşte Mekke Hz. Muhammed'den önce tam olarak böyle bir yerdi. Kız çocuklarının diri diri gömüldüğü, babaların şereflerinin bunu yapmalarına bağlı olduğu, kız çocuğu olan annenin bununla suçlandığı ve en kötüsü de kızının diri diri gömüleceğini bilip bununla yaşaması, elinden gelen hiçbir şeyin olmamasıdır sanırım.  Cahiliye devri dediğimiz zaman akla gelen ilk olgu da bu durum olmalı, o devrin cahiliye olarak adlandırılmasında bir sürü neden vardır elbette; kendi yaptıkları putlara tapmaları, kahinlere, sihirbazlara itibar etmeleri gibi ama en büyük etken kız çocuklarının diri diri gömülmesidir tabii ki. İskender Pala kitaplarını severek okuduğum yazarlar arasında yer almıştır hep, dili sade olmakla beraber akıcıdır da aynı zamanda. Yazdığı birden fazla kitabın yanında bu sefer siyer tadında bir romanla çıkıyor karşımıza. Hz. Muhammed için Bülbülün Kırk Şarkısı kitabı adından da anlaşılacağı üzere bir bülbülün konuşturulmasıyla aktarım yapılan bir roman. Peygamber efendimize "gülüm" diye hitap eden bir bülbülün... Hz. Muhammed öncesi, kendisinin dünyaya teşrif etmesi bülbül tarafından anlatılıyor ve kitabın en önemli özelliklerinden biri de bu sanırım, çünkü anlatım birinci kişinin ağzından olduğu için, ister istemez kendinizi yakın hissediyorsunuz. Hz. Peygamber'in doğumu, süt anneye verilmesi, süt anneye verilirken ve sonrasında gerçekleşen mucizeler kısacası onun adını anınca akla gelen tüm hayatı. Hz. Muhammed adını duyunca daha doğmadan babasını kaybedip yetim kalması, altı yaşındayken de annesini kaybedip öksüz kalması daha küçük yaşlarda acılarla tanışmış olması gelir aklıma. Yaşadığı bu acıları sabırla karşılamış olması bizlere bırakmış olduğu güzel ahlakından sadece bir örnek. Kitabı okuyan her insan kendince anlamlar çıkarıp, kendince yorumlar yapabilir elbette, ben kitabı okurken hissettiklerimi yazıyorum sadece. Birinin başına bir şey geldiği zaman, kötü bir şey geldiği zaman özellikle, isyan etmek en kolay olanıdır ve genelde tercih edilendir. Ama Hz. Muhammed bunun tam tersinin yapılmasının gerektiğini, yani başımıza bir şey geldiği zaman, isyan etmek yerine sabretmenin daha doğru olduğunu, çünkü sevabın da burada gizli olduğunu gösteriyor. Hakaretlere, saldırılara uğraması, sevgili eşini ve amcasını kısa süreli aralıklarla kaybetmesi, çocuklarını kaybetmesi, kendi yurdunu bırakıp gitmek zorunda kalması, bunlar onun yaşamış olduğu zorluklardan sadece bazıları. Şu an günümüzde bile tartışılan insan hakları denince, benim aklıma onun Veda Hutbesi gelir. Onun geride bıraktığı insanlara verdiği nasihatlerin en güzelidir zannımca. Kimsenin kimseye bir üstünlüğü olmadığını, üstünlüğün sadece takvada olduğunu, sebepsiz yere kimsenin canına ve malına kastedilmemesi gerektiğini çok güzel açıklar. Onun yapmış olduğu her şey güzeldir şüphesiz ama bunlardan çok güzel olan bir şey varsa oda Veda Hutbesi'nden önce de getirmiş olduğu kadınlara verilen değerdir, ki en başta dile getirdiğimiz gibi kız çocuklarının diri diri gömüldüğü bir yerde bunu yapmak çok da kolay olmasa gerek. Hz. Peygamber ile ilgili yazılacak söylenecek çok şey var elbette ama onun sünneti ve Kur'an-ı Kerim kendisin de söylediği gibi tutunulması gereken çok güçlü iki hediyesidir. Veda Hutbesi'nde bunlara sımsıkı sarılan hiç kimsenin hüsrana uğramayacağını açıkça dile getirir.Her ne kadar Hz. Peygamberin hayatı da olsa kişi çoğu zaman bu tür kitapları okumaktan pek haz almayabilir ama Hz. Muhammed için Bülbülün Kırk Şarkısı eseri böyle bir kitap değildir kesinlikle, okununca bunun daha fazla farkına varılacaktır.
Bülbülün Kırk Şarkısı
Bülbülün Kırk Şarkısıİskender Pala · Kapı Yayınları · 202010.5k okunma
·
124 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.