Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

264 syf.
·
Puan vermedi
Tanıtımını yapacağımız eser “Jurisprudence in The Early Phase of Islam” ismiyle 1967 yılında Karaçi Üniversitesi Arapça Bölümü’ne sunulmuş olan bir doktora tezidir. Karaçi Üniversitesi’ne bağlı olan İslâmî Araştırma Enstitüsü, İslâmî ilimlerin yanında modern araştırma tekniklerini ve modern ilimleri bilen ve günümüz İslâmî öğretilerini anlayıp, sunabilecek ilim insanları yetiştirmeyi hedeflemiş ve bu yönde bir eğitim faaliyeti başlatmıştır. Bu eğitim programında yer alan öğrenci, araştırmacı sunacağı doktora tezi ile mezun olur. Elimizdeki bu eserde bu eğitim programından çıkan ilk doktora tezidir. İlk baskısı 1970 yılında yapılan eser daha sonra birkaç kez daha basılmıştır.Dilimize ise ilk olarak 1988 baskısı esas alınarak yine aynı yıl içerisinde Haluk Solgun tarafından kazandırılmıştır, biz de bu çeviriyi esas alarak tanıtımımızı yapacağız. Ayrıca eser 1999 yılında A. Hakan Çavuşoğlu ve Hüseyin Esen tarafından tekrar tercüme edilerek İz Yayıncılık’tan yayınlanmıştır. İslâm hukukunun İmam-ı Şâfiî’ye kadar olan tarihsel sürecinin çok önemli olduğunu vurgulayan yazar, bu tarihsel süreci İslâm hukukunun ilk dönem tarihi olarak tanımlamaktadır.Eser İslâm hukukunun esaslarını yani Kur’an , Sünnet, icma ve kıyasın tarihi gelişimini, detaylarını ve ilk dönem hukukçuları tarafından kullanımını incelemektedir. Bununla beraber eserde ilk dönem hukuk okulları tahlil edilmiştir ve İmam-ı Şâfiî’nin İslam hukuna katkıları ve etkileri irdelenmiştir. Eser bir giriş, sekiz bölüm ve bir sonuçtan oluşmaktadır. Yazar giriş bölümünde ilk olarak modern hukuk ile Kur’an hukuku arasındaki hedef ve farklılıklara değindikten sonra hukuk biliminin ne ifade ettiğine değinmiştir. Birinci bölümde yazar, Hz. Peygamber(a.s.m) dönemi müslümanlarında daha basit daha sade ve daha geniş manalar ifade ederek anlaşılan fıkıh ve ilim kavramlarının tarihsel süreçte yaşanan gelişmelere binaen kapsamının daraldığını ifade etmektedir. Şeriat kavramının ise dar manasından tarihsel süreçle beraber daha geniş bir manaya büründüğünü ifade eden yazar, kurrâ kavramınında tarihsel süreç içerisinde anlam değişikliğine uğradığını söylemiştir. Bu önemli kavramların tarihsel olarak anlam akışına dikkat çekme noktasında bu bölüm oldukça faydalı ve değerlidir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi yazar, İmam-ı Şafiî öncesi dönemi, İslâm hukukunun ilk dönemi olarak adlandırmıştır. İkinci bölümde de ilk dönemde oluşan hukuk okullarını incelemektedir. Öncelikle bu okulların kökenini yani tarih sahnesine çıkma sebeplerini ifade etmiştir. Tabiîn döneminde bağımsız hukukî faaliyet gösteren üç büyük bölgenin meydana geldiğini, bunların da Irak, Hicaz ve Suriye olduğunu; Irak’ta Basra ve Kûfe olmak üzere iki okul, Hicaz’da da Mekke ve Medine olmak üzere iki okul olduğunu, Suriye’nin ise ilk dönem metinlerinde sık zikredilmediğini ama Ebû Yusuf’un eserleri sayesinde onların da bir hukukî yönelişlerinin olduğunu söylemektedir. Bu bölümde yazarın bu okullar hakkında genel bilgiler verirken bu okulların birden ortaya çıkmayıp bir gelenek ile oluştuğunun altının çizmesi hatta bu geleneğin bağımsız hukuk yorumlarıyla oluştuğunu dile getirmesi ve bu geleneğin oluşmasında rol oynayan sahabelere değinmesi önemlidir. Üçüncü bölüm ise İslam hukukunun esaslarına, kaynaklarına değinmektedir. Burada Kur’an, sünnet, kıyas ve icmânın ilk dönem okullarında mukayeseli olarak ne ifade ettiği aktarılmıştır. Ayrıca bu okulların ve İmam-ı Şafiî’nin delil hiyerarşine ve bu hiyerarşinin sebeplerine yer verilmiştir. Bununla beraber İmam-ı Şafiî’nin İslam hukuk terminolojisine kazandırmış olduğu kavramlarda zikredilmiştir. Dördüncü bölümde yazar nesih konusunu ele almaktadır. Nesih’in tanımını verdikten sonra neshin oluşumu başlığında Garânik olayına değinmiştir ve bunun uydurma olduğunu ve bunun uydurulmasına sebep olarakta Kur’an’da mensuh ayetlerin olduğunu ispatlamak için bir delil olarak sunulmasını söylemiştir. Neshin mümkün olmadığını düşünen yazar, neshin olduğunu kabul etmenin zararlara ve sorunlara sebep olacağını da ifade etmiştir. Buna binaen nesih konusuna konu olan ayetlerin, nâzil olduğu dönemdeki şartlar ile tahakkuku halinde uygulanmasını daha isabetli bir görüş olarak değerlendirir. Beşinci bölümde ise yazar, sünneti ele almaktadır. İslâm hukukunun ilk döneminde sünnetin ne ifade ettiğini ve İmam-ı Şafiî ile beraber sünnetin nasıl bir anlama büründüğünü incelemiştir. İlk dönemde sünnetin muhteva olarak meşhur hadisleri, fakihlerin kendi bölgelerindeki yerleşik uygulamayı ve müslümanların üzerinde ittifak etmiş olduğu adetleri kapsadığını vurgulayan yazar, İmam-ı Şafiî’nin bu sünnet muhtevasına sert eleştiriler getirdiğini ve ona göre sünnetin sadece Hz. Peygamber(a.s.m)’in sahih hadislerinden ibaret olduğunu söylemiştir. Ayrıca âhâd haberleri kabule pek yanaşmayan ilk dönem fukahanın aksine İmam-ı Şafiî âhâd haberin kabul edilmesi gerektiği görüşünü benimsediğini de dile getirmiştir. Altıncı bölümü yazar ictihad konusuna ayırmıştır. İctihad ile olan bağlarından dolayı rey, istihsan ve kıyas kavramlarının İslâm hukukunun ilk döneminde ne ifade ettiğini ve neleri kapsadığı da bu bölümde uzunca ele alınmıştır. İmam-ı Şafiî ile rey’in anlam ve güç olarak iyice daraldığını vurgulayan yazar, İmam-ı Şafiî sonrası dönemde Ehlü’l-Hadîs ve Ehlü’r-Rey isimlendirilmelerinin oluştuğunu da vurgulamıştır. Yedinci bölümde icma’ konusuna değinilmiştir. En başta icma’nın tarifini yapan yazar, daha sonra icma’ya delil olarak gösterilen ayet ve hadisleri tahlil eder ve İslâm hukukunun ilk dönemindeki okulların icma’ kabullerini mukayeseli olarak incelemiştir. Son bölümü ise yazar, diğer bölümlerde sık sık değindiği İmam-ı Şafiî’ye ayırmıştır. Daha önce zikrettiğimiz fıkıh merkezleri ve fıkıh okullarına kesin bir bağlılığı bulunmayan İmam-ı Şafiî’nin diğer fakihlere nazaran meseleleri ön yargısız ve daha rahat ele aldığını vurgulamıştır ve İmam-ı Şafiî’yi İslâm hukuk tarihinin dönüm noktası olarak görmektedir. İmam-ı Şafiî’nin usul kaidelerine dair görüşlerini detaylıca ele almıştır ve diğer fakihler ile olan ihtilaflarına değinmiştir. Sonuç olarak kitap hakkında bir değerlendirme yapacak olursak, İslâm hukukunun temel kaynaklarının tarihsel süreç içerisinde ne anlam ifade ettiğini ayrıntılı bir şekilde incelemesi ve örnekler ile konunun pekiştirilmesi eseri nitelikli bir çalışmaya dönüştürmüştür. Yazarın genel olarak ilk kaynaklara müracaat etmesi ve oradan beslenmesi ile elde etmiş olduğu malumatı kendi görüşleriyle ifade etmesi gayet mühim bir noktadır. Ayrıca kitap içerisinde oryantalistlerin İslam hukukuna yöneltmiş olduğu eleştirilere de cevap verilmesi kitabı daha değerli hâle getiren bir husustur. Genel olarak ifade edersek, eserin İslam hukuku literatüründe önemli bir yer edindiğini söyleyebiliriz.
İlk Dönem İslâm Hukuk Biliminin Gelişimi
İlk Dönem İslâm Hukuk Biliminin GelişimiAhmet Hasan · Rağbet Yayınları · 19993 okunma
·
90 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.