Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yahudiler ile Müslümanlar arasındaki ilişkileri de­ ğerlendirirken her zaman bir gerçeği göz önünde bulun­ durmak lazımdır; çok sayıda ülke ve asırlar boyunca Yahudiler Müslümanların çoğunlukta ve hakim oldukları bölgelerde yaşadılar; buna karşın Müslümanlar şimdiki İsrail'in kısa hakimiyet dönemi haricinde, hiçbir zaman Yahudilerin hakimiyeti altında yaşamadılar. Bugünkü İsrail' de Yahudilerin Müslümanlara olan tutumu nasıldır, bunu herkes bilir çünkü bu günümü­ zün gerçeğidir. Fakat Müslüman devletinde Müslüman­ ların Yahudilere olan tutumunun nasıl olduğu hususu daha az bilinir çünkü bu tarihe ait olan bir durumdur. Yahudilerin Müslümanlara karşı olan bugünkü tutumla­ rı Müslümanlara, tarihi hesapları görmek maksadıyla "misli ile iadede" bulundukları düşünülebilir. Tarih apaçık olarak iki gerçek hakkında şahitlik yap­ maktadır: 1- Yahudiler bütün Müslüman ülkelerinde azami ba­ rış ve dini hoşgörüye sahiptiler ve 2- Yahudilere karşı nadiren de olsa bazı haksızlıklar yapıldıysa da, bunlar münferit hadiselerdi ve muazzam büyüklükteki karşılıklı ilişki ve tesir döneminde kaybo­ lup gitmektedir. Avrupa antisemitizm tepkisine benzer bir tepki arap ve İslam dünyasında hiçbir zaman söz ko­ nusu olmamıştır. İspanya' daki son Müslüman devleti olan Gırnata 1492 yılında düştüğünde, Müslümanlar ve Yahudiler sürgün ve yok edilme kaderini birlikte yaşadılar. O sıra­ da yaklaşık 300.000 Yahudi oradan kaçtı ve çoğunluğu (tespitlere göre yaklaşık 200.000), samirniyetle kabul edildikleri, hayat ve çalışmak için normal şartlara kavuş­ tukları Türk İmparatorluğunda sığınak buldu. Yahudi Ansiklopedsi İspanya'daki Arap hakimiyeti al­ tındaki Yahudilerin hayatı "o zamana kadar, özellikle kültürel planda, kıyaslanmayacak derecede ilerleme kaydettiğini" kesinlikle itiraf eder. Buradan da, birçok ülkede, farklı şartlarda ve asırlar boyu süren Yahudi­ Arap kültür simbiyozunun (ortak yaşama) fenomeninin ortaya çıkmasını anlamak mümkündür. Haklı olarak şu soru sorulabilir: Araplar ve Yahudiler arasında var olan bugünkü karşıtlık kimin işine yaradı ve sebebi neydi? Bu ilişki, şu andaki değil de daha kalıcı bakış açısından değerlendirilirse eğer, bu sorunun sorul­ ması daha da yerinde olur. O zaman apaçık ortaya çıkar ki, gerçekte ne Filistinliler ile Yahudiler arasında, ne de Araplar ve Yahudiler arasında bir karşıtlık söz konusu­ dur. Kudüs'ün hususi önemine binaen bu karşıtlık er ya­ da geç tüm Müslümanlar ve bütün Yahudiler arasında bir karşıtlığa dönüşrnek zorundadır. Kudüs meselesi Müslüman meselesine dönüşünce -ki aslında daha ba­ şından beri öyledir- neler olur acaba? Bu küresel bakış açısından İsrail, İslam dünyası deni­ zi içerisinde kendine has bir "getto", muazzam büyük­ lükteki bir organizmanın içinde yabancı madde olarak karşımıza çıkar. Fakat bu sefer nefretle kuşatılmış olan gettoyu Yahu­ dilerin kendileri yarattı. Bu tespit, bu durumu özel yap­ maktadır. İsrail'in manevi babası Theodor Herzl, Yahudi Devleti adlı eserinde ve 70 sene evvel yazdığı romanlarında, Ya­ hudilerin göçleri, İsrail'in kurulması, bilimsel temellere dayalı sanayi ve modern tarımın inşa edilmesi, toplu­ mun teşkilatlandırılmasını ve birçok başka şeyi detaya kadar şaşırtıcı bir biçimde tahmin etmiştir. Ancak -seh­ ven veya isteyerek- en önemli bir etkeni ıskalamıştır: Yerli halkın direnişini. Onun Yahudi devleti, etrafı sanki boş bir alanmış gibi yaşıyor ve genişliyor. Onun devleti, etrafındaki her şeyi ezmemekte, gasp etmemekte ve her şeye zulüm etmemektedir. Herzl'ın bu ıskalaması, onun bütün kehanet vizyonunu bütünüyle geçersiz kılacak gi­ bi görünmektedir. Çünkü direniş faktörü, sadece onun devletinin gerçek karakterine tesir etmekle kalmayacak, onun nihai kaderini de etkileyecektir.
Sayfa 91 - Fide YayınlarıKitabı okudu
·
65 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.