Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Topal Asker Şiiri ve Hikayesi
Türk ordusu otuz yedi yıldan beridir Rus ve Ermeni işgalindeki Kars, Ardahan, Artvin ve Batum gibi doğudaki şehirlerimizi Ermeni ve Rus mezaliminden kurtarmak için bir sefer düzenler. Yıllardan beri Ermenilerin ve Rusların zulmünden canlarına tak eden ve tahammül edemeyen birkaç Türk genci sefere giden Türk ordusuna katılmak için köyden ayrılır. Onlardan biri de Ahmet Turan’dır. Kars’ın Derecik köyündendir. İki yıllık evlidir. Bir kızı vardır. Ailesi ile helalleşip yola koyulur. Türk ordusu aralık ayının son günlerine doğru Aşkale tarafından Allahu Ekber dağlarına tırmanır. Zor çıktıkları dağda tipiye yakalanırlar ve birçoğu donarak şehit olur (Ruhları şad, mekanları uçmağ olsun). Ahmet Turan sağ çıkar, hatta birkaç askerimizi daha donmaktan kurtarır. Komutanı bu gayretlerinden dolayı onu çok beğenir ve yanına alır. Çok kayıp veren Türk Ordusu Erzurum’a çekilir. Daha sonra destek kıtalarından birkaçı Irak Cephesine yollanır. Ahmet Turan da bu kıtalardan birinin komutanının yaveri olarak görev alır. Ne yazıktır ki aziz Türk ordusu Arapların ihanetine uğrar. Sonucunda Türk ordusu bu cepheyi de kaybeder. Zorlu çatışmalar da Ahmet Turan da bacağından yaralanır ve iyi bir tedavi göremez, bunun sonucunda topal kalır. Gün gelir savaş biter. Ahmet Turan memleketine, köyüne geri döner ancak köye geldiğinde buralardaki insanların Ermeniler tarafından katledildiğini görür. Ailesi de vahşice öldürülmüştür. Ahmet Turan günlerce köyde üzüntüden ağlar durur. Herkesi elinden geldiği kadarıyla gömer ve mezar yapar. Sonra aklına komutanı gelir ve İstanbul’a doğru yol alır. Yıllar sonra İstanbul’a (işgal edilmiş vaziyette) gelir. Komutanının yeri Avrupa Yakasındadır. Avrupa Yakasına geçmek için vapura biner. Perişan haldedir. Kıyafetleri yırtık ve eskimiştir, topaldır, uzun süredir yıkanmamıştır. Vücudu ve ruhu aynı ülkesinin durumu gibidir. Saçı sakalı birbirine karışmış, her yeri yara izi ile dolmuş bir durumdadır. Vapurda hemen karşısında birkaç yetişkin kadın ve kız (şimdiki ukalalar) oturmaktadır. Aralarından birisi Ahmet’e bakar ve yanındakilere bir şeyler söyler. Sonra hepsi Ahmet Turan’a bakıp gülmeye başlar. Hepsi de Batı tarzında giyinmişlerdir. Ahmet Turan bu durum karşısında mahvolur. Yıllarca onlar için savaşmıştı. Onlardan sadece bir miktar sevgi ve saygı beklemişti. Ama onlar tam tersine bu büyük kahramana bakıp bakıp aptalca gülmüşlerdi. Neden böyle yaptıklarını anlayamaz. Sonra geçenler de bir arkadaşının anlattıkları gelir. Arkadaşı ona , İstanbul’a işgalciler geldiğinde birkaç kadın ve erkek Fransızlara çiçek atıp, pasta ve çörek veriyorlarmış, demişti. “Acaba onlarda bu hainlerden miydi?” diye düşünüyordu. Kendi vatanın da garip hissetmeye başlamıştı. Vapurdan inip komutanının evini arar, soruşturur ve bulur. Komutanı onu görünce hemen kucaklaşır ve gözyaşları birbirine karışır. Ahmet Turan çocuk gibi ağlamaktadır. İçeri geçerler ve dertleşirler. Ahmet başından geçenleri iyice anlatır. Orada ayrıca Askeri Tıp öğrencisi Hüseyin Nihal Atsız da bulunmakta ve olanları dinlemekteydi. Ahmet Turan’ın anlattıklarından sonra Atsız bu şiiri yazar: Topal Asker Ey saçları “alagorsan” kesik hanım kız! Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız Bacağımla alay etme pek topal diye. Bir sorsana o topallık bana nereden hediye? Sen Şişli’de dans ederken her gece gündüz, Biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüz Yaylaları geçtik, karlı dağları aştık; Siz salonda dans ederken bizler savaştık . Ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız, Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız! Olan işler dimağını azıcık yorsun! Biliyorum elbisemle eğleniyorsun; Biliyorum baldırını o kadar nazla Örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazla Benim bütün elbisemden... Hatta kendimden... Biliyorum: Çünkü bugün şu dünyada ben Neyim? Bir hiç... İşe güce yaramaz topal... Sen sağlamsın, senin hakkın, dünyadan zevk al: Çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz Siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz! Ey gözünün rengi bana yabancı güzel, Her yolcunun uğradığı ey hancı güzel! Sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün Yapıyorduk bizde kanla, barutla düğün. Sen o sıcak odalarda cilveli, mahmur Dolaşırken... Biz de tipi, fırtına, yağmur, Kar altında kanlar döktük, canlar yıprattık; Aç yaşadık, susuz kaldık, taşlarda yattık. Sen açılmış bir bahardın, biz kara kıştık; Bizden üstün ordularla böyle çarpıştık... Gülme öyle bana bakıp pek arsız arsız Sen ey dışı güzel, fakat içi çamur kız! Sana karşı haykıranı, mecbursun dinle; Bugün hesap göreceğiz artık seninle: Ben cephede geberirken, geride vatan Aşkı ile bin belalı işe can atan Anam, babam, karım, kızım, eziliyorken Dağlar kadar yük altında... gel, cevap ver, sen Bana anlat, anlat bana, siz ne yaptınız? Köpek gibi oynaştınız, fuhşa taptınız! Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda Yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda... Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu: Sizin için harp ederken yedim kurşunu. Onun için topal kaldı böyle bacağım, Onun için tütmez oldu artık ocağım. Nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda Sallanarak ölü kaldık biz bataklarda. Kalbur oldu süngülerle çelik bağrımız, Bu amansız boğuşmada öldü yarımız, Ya siz nasıl yaşadınız? Bizim kanımız Size şarap oldu sanki... Şehit canımız Güya sizin mezenizdi! Yiyip içtiniz; Zıpladınız, kudurdunuz arsız, edepsiz!.. Gerçi salonlarda senin “Yıldız”dı adın, Hakikatte fahişesin ey alçak kadın! Ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu: Bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu. Omuzunda neden seni fuzuli çeksin? ......................................... Kinimizin şiddetiyle gebereceksin!.. 1926
·
92 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.