Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kitabı mukeddeste sümerden izler
Bununla birlikte Kitabı Mukaddes üzerindeki Sümer etkisinin az önce betimlenenlerden daha dolaysız ve aracısız olan başka bir olası kaynağı daha vardır. Aslında bu kaynağın kökeni bizzat Hz. İbrahim'e kadar dayanıyor olabilir. Kitabi Mukaddes'te anlatılan Hz. İbrahim destanının, efsaneye ve düşürününe dayalı pek çok şey içermekle birlikte -Hz. İbrahim'in Keldani dönemindeki Ur kentinde olasılıkla İ Ö. 1700 civarında doğumu ve yaşamının burada ailesiyle birlikte geçen ilk dönemi de dahil olmak üzere önemli bir gerçek payı barındığı konusunda akademisyenlerin çoğu görüş birliği içindedir. Ur, eskiçağda Sümer'in en önemli kentlerinden biriydi, hatta tarihinin üç farklı döneminde Sümer'in başkenti olmuştur. Ur'un hayranlık uyandırıcı bir edubba'sı vardı, burada 1922-1934 yılları arasında yapılan İngiliz-ABD ortak kazılarında çok sayıda Sümer yazınsal belgesi bulunmuştur. Hz. İbrahim'in ve atalarının, kendi memleketleri olan kentin okulunda kopyalanmış ya da yaratılmış olan Sumer yazınsal ürünleriyle pekâlâ belli bir yakınlığı olmuş olabilir. Kendisinin ve aile üyelerinin bu Sümer geleneksel inanç ve bilgilerinin bir bölümünü, Filistin'e beraberlerinde getirmiş olması ve bunların yavaş yavaş İbrani yazın adamlarının Kitabı Mukaddes'in kitaplarını yazmakta ve düzenlemekte kullandıkları geleneklerin ve kaynakların bir parçası haline gelmiş olması hiç de olanaksız değildir. Aşağıda, Kitabı Mukaddes'teki Sümer yazınıyla olan koşutluklardan Sümer etkisini kuşkuya yer bırakmayacak şekil de gösteren bir dizi örnek bulunmaktadır: 1. Evrenin Yaratılışı: Eskiçağdaki İbraniler gibi Sümerler de yaratılıştan önce bir kadim denizin mevcut olduğuna inanıyordu. Sümerlere göre evren, bir şekilde bu kadim denizde doğmuş olan birleşik bir gökle yerden oluşuyordu; göğü yerden ayıran (belki de Tekvin kitabındaki ruah-elohim'in* yaptığından pek farklı olmayan bir şekilde) hava tanrısı Enlil olmuştur. 2. İnsanın Yaratılışı: Hem İbranilere hem Sümerlere göre insan kilden oluşturulmuş ve "yaşam soluğu'yla doldurulmuş olarak düşünülüyordu. İnsanın yaratılmasındaki amaç, tanrılara -İbraniler için yalnızca Yehova'ya- dualarla, yakarışlarla ve kurbanlarla hizmet etmesidir. 3. Yaratılış Teknikleri: Gerek Kitabı Mukaddes yazarlarına gerekse Sümerli yazarlara göre yaratılış öncelikle iki şekilde gerçekleştirilmiştir: İlahi buyruk ve fiilen "yapma" ya da "oluşturma." Her iki durumda da, açık olarak ifade edilmesi gerekmese bile fiili yaratılıştan önce ilahi bir planlama aşaması vardı. 4. Cennet: Aden Bahçesine ve İnsanın Cennetten Kovulma ama koşutluk gösteren hiçbir Sümer kaynağı bulunmamıştır. Bununla birlikte karşılaştırma yönünden önemli olabilecek birçok cennet motifi bulunmaktadır. Bunlar arasında Yaratılış'ın 2. babin 21-23. ayetlerindeki* kaburga kemiği olayını aydınlatabilecek bir motif de vardır. Ayrıca bir ilahi cennet, bir tanrılar bahçesi fikrinin Sümer kökenli olduğunu düşünmek için kimi nedenler bulunmaktadır (bkz. s. 192. 195). 5. Tufan Çoktandır kabul edildiği gibi Tufan öyküsünün Kitabi Mukaddes'teki ve Sumerlerdeki çeşitlemeleri birçok açık ve yakın koşutluk göstermektedir. En azından bir Mezopotamya geleneğine göre Tufandan önce her biri olağanüstü uzun ömürlü olan on hükümdarın gelmiş olması da dikkat çekicidir; bu, Kitabı Mukaddes'teki Tufan öncesi peygamber-- ataları anımsatmaktadir. 6. Habil-Kabil Motifi: Kitabı Mukaddes'te epey kısaltıldığ kesin olan Habil-Kabil olayında betimlenmiş çekişme motifi Sumerli yazarlar ve şairler arasında çok revaçtaydı (daha fazla ayrıntı için bkz, s. 279-287). 7. Babil Kulesi ve İnsanlığın Dağılması: Babil Kulesinin inşa edilmesiyle ilgili öykü, büyük olasılıkla Mezopotamya zigguratlarının varlığını açıklama yönünde bir çabadır. Çoğunlukla yıkılmış ve çökmüş bir halde görülebilecek ola bu yüksek yapılar, İbraniler için insanlığın güvensizlik duygusunun ve bununla ilgili olarak insana aşağılanma ve ad getiren iktidar hırsının bir simgesi olmuştur. Bu nedenle, zigguratın gökle yer, tanrıyla insan arasında bir bağı temsil ettiğine inanan Sümerlerde bu öykünün bir koşutunun bulunması olasılığı hiç yoktur. Öte yandan, yeryüzündeki bütün halkların "tek bir dile ve aynı sözcüklere sahip bulunduğu bir zamanın olduğu ve bu mutlu durumun öfkeli bir ilah tarafından sona erdirildiği fikrinin bir koşutunun, "Enmerkar ve Aratta Beyi" adlı Sümer kahramanlık öyküsünün parçası olan altın çağ pasajında bulunması olasııdır (bkz. s. 332-333, 360). 8. Yeryüzü ve Düzenlenmesi: "Enki ve Dünya Düzeni: Yeryüzünün ve Kültürel Süreçlerinin Düzenlenmesi" başlıklı Sümer miti (bkz, s. 231-242), Sümer bilgelik tanrısının yeryüzünü düzenlemesi ve yeryüzünde yasa ve düzen terimleriyle adlandırılabilecek bir işleyiş kurmasıyla ilgili etkinliklerini ayrıntılı olarak anlatmaktadır. Kitabı Mukaddes'te, örneğin Tesniye kitabının 32. babının 7-14 ayetlerinde (özellikle 8. ayete dikkat ediniz)* ve 107. Mezmurda* bu şiirin yankıları vardır. 9. Kişisel Tanrı: Allah ile Hz. İbrahim arasındaki Ahit'e bakılırsa (Tekvin'in 31. babının 53'üncü ayetinde sözü edi- len "Nahor'un Allahı"na da dikkat ediniz)* eskiçağdaki İbra niler kişisel tanrı fikrine aşinaydı. Kişisel tanrının varlığına duyulan inanç Sümerler tarafından, en azından 10 üçüncü binyılın ortaları gibi erken bir tarihte geliştirilmişti. Sümer- li ogretmenlere ve bilgelere göre her yetişkin erkeğin ve aile reisinin ilahi babası olarak gördüğü "kişisel tanrısı ya da bir tür iyilik meleği vardı. Bu kişisel tanrı Sümer aile babalarınca, büyük olasılıkla İbrani atalarla Yehova arasındaki ahde benzer bir sözleşmeyi ya da anlaşmayı içeren bir kehanetin ya da rüyanın sonucunda kabul ediliyordu. Elbette, bir Sümerliyle koruyucu tanrısı arasındaki sözleşmede iki tarafı da bağlayan hiçbir şey olmayabilirdi; bu nedenle, bu açıdan Hz. İbrahim'le tanrısı arasındakinden önemli ölçüde farklıydı. Sümerlinin kişisel tanrısından bütün beklediği, durum gerektirdiğinde tanrılar meclisinde kendisi adina konuşması ve aracılık etmesi, böylece kendisine uzun bir ömür ve sağlıklı yaşam güvencesi sağlamasıydı. Karşılık olarak o da tanrısını özel dualarla, yakarışlarla ve kurbanlarla yüceltiyor, ama aynı zamanda Sümer panteonundaki öteki tanrılara tapmaya da devam ediyordu. Bununla birlikte "Insan ve Tanrısı" başlıklı Sümer yazınsal belgesinin gösterdiği gibi Sümerliyle kişisel tanrısı arasında yakın, samimi, güvene dayalı ve hatta sevgi dolu bir ilişki vardı; bu ilişki, Yehova'yla İbrani atalar arasındaki ve daha sonraları da Yehova'yla bütün İbraniler arasındaki ilişkiyle büyük bir benzerlik göstermektedir. 10. Hukuk: Kitabı Mukaddes'teki yasalarla uzun zamandan beri bilinen Hammurabi yasalarının içerik, terminoloji ve hatta düzenleme açısından pek çok benzerlikler gösterdiği hemen hemen bütün Kitabı Mukaddes araştırmacıları tarafından kabul edilmektedir. Fakat son yıllarda ortaya konduğu gibi Hammurabi yasaları, büyük ölçüde Sümer ilkörneklerine dayanan yasalardan yapılmış bir derlemedir (bkz. s 114-125). Nitekim Yakındoğu'da hukuksal kavramların, uygulamaların ve içtihad emsalleriyle derlemelerin olağanüstü büyümesi ve gelişmesinin, büyük ölçüde Sümerlere ve onların rekabetle üstünlüğe yaptıkları oldukça tek taraflı vurgu ya dayandığı çıkarsamasında bulunmak için yeterli nedenler vardır (bkz. s. 337-339). 11. Etik ve Ahlak: Sümerlerce geliştirilen etikle ilgili (bk s. 165-168) kavramlar ve ahlaksal idealler esas itibarıyla İbranilerinkiyle özdeşti; ama Sümerlerin yasaları İbranilerin yasalarında özellikle, kehanetlerle ilgili Kitabı Mukaddes yazınında örneklendiği zaman- hissedilen neredeyse gözle görülür etik duyarlılıktan ve ahlaksal coşkudan yoksundu. Psikolojik bakımdan, Sümerler İbranilerden daha mesafeli ve soğuk, duygusal olarak daha denetimli, daha resmi ve yöntemliydi. Soydaşlarına belli bir kuşkuyla, güvensizlikle ve hatta korkuyla bakıyorlardı; bu ise tinsel gelişme ve mutluluk açısından can alıcı önemde olan insani sıcaklığı, sempati ve şefkati büyük ölçüde olanaksızlaştırıyordu. Etik alanındaki büyük başarılarına karşın Sümerler "temiz bir kalbin" ve "masumiyetin" kendi tanrısının gözünde uzun uzadıya edilen dualardan, bol bol sunulan kurbanlardan ve inceden inceye geliştirilmiş ayinlerden daha değerli olduğu gibi yüksek bir kanıya hiçbir zaman ulaşamamıştır. 12. İlahi Ceza ve Ülke Çapında Felaket: Yehova'nin gazabıyla buna yol açan halkın uğradığı aşağılanma ve yıkım, Kitabı Mukaddes kitaplarında sık sık tekrarlanan bir tema oluşturur. Ülke çapındaki felaket çoğunlukla, Yehova'nın gazabı için bir kamçı ve kırbaç olarak özellikle seçilen komşu halklardan birinin saldırısıyla meydana gelir. "Agade'nin Laneti" adlı tarihsel belge bu temaya gayet ilginç bir koşutluk oluşturur: Sümer panteonunun önde gelen tanrısı Enlil, bir Agade hükümdarının saygısızca eylemlerinden dolayı büyük bir öfkeye kapılınca, gözlerini dağlara kaldırarak barbar ve acımasız Gutileri aşağı indirmiş, onlar da yalnızca Agade'yi değil, hemen hemen bütün Sümer'i yakıp yıkmışlardı. 13. Afet Motifi: "Inanna ve Şukalletuda: Bahçıvanın Ölümcül Günahı" adlı Sümer miti (bkz. s. 218-219), belli bir ölçüde, Kitabı Mukaddes'in Çıkış öyküsündeki afet motifiyle koputluk gösteren bir afet motifi içerir: Her iki örnekte de bir kişinin kötülüğü ve inatçılığı nedeniyle öfkelenen bir ilah bütün bir ülkeye ve halkına bir dizi afet gönderir. 14. Acı Çekme ve Boyun Eğme- "Eyüb" Motifi: Kısa bir süre önce karşılaştırmalı Kitabı Mukaddes araştırmaları için olağandışı önemi olan bir Sümer şiirsel denemesi kullanıma sunulmuştur. Denemenin, insanın acı çekmesi ve boyus eğmesi üzerine olan ana teması, Kitabı Mukaddes'in Eyüb Kitabı'nda son derece duyarlı ve hüzünlü bir şekilde ele alınan temayla özdeştir. Hatta girişteki olay örgüsü bile aynıdır: Sümer şiirinde ismi belirtilmeyen, zengin, akıllı, doğruluktan ayrılmayan, dostlarla ve akrabalarla ödüllendirilmiş bir adam, görünüşte hiçbir neden yokken, bir gün hastalık, istırap, yoksulluk, ihanet ve nefretin pençesine düşer. Ne var ki, 150 dizeden daha az olan Sümer denemesinin genişlik, derinlik ve güzellik bakımından Kitabı Mukaddes kitabıyla karşılaştırılamayacağını kabul etmek gerekir. Ruh hali, karakter ve içerik yönünden, Mezmurlar Kitabı'ndaki gözyaşı ve yakınmalarla dolu mezmurlara çok daha yakındır. 15. Ölüm ve Ölüler Diyarı: Kitabı Mukaddes'teki Şevol'un* ve başka bir örnek olarak da Yunanlıların Hades'inin karşılığı Sümerlerin Kur'unda görülür. İbrani Şevol'u gibi Kur da ölülerin oturduğu karanlık, korkunç bir yerdi. Burası geri dönüşü olmayan ülkeydi; eskiden önemli olan kişilerin ruhu, çok seyrek olarak soru sormak için yukarı çağrılabilirdi. Sümer kütüphane belgelerinde, İbranilerin ölüler diyarına ilişkin fikirleriyle birçok ilginç koşutluk bulunmaktadır: Eski kralların ve prenslerin acınası yurdu şeklinde betimlenmesi, ölülerin ruhunun buradan yukarı çıkması; Dumuzi'nin, yani Kitabı Mukaddes'te Kudüs kadınlarının peygamber Hezekiel zamanına kadar ağıt yaktıkları Tammuz'un cezalandırılması Sümer yazınında görülen en açık ve en önemli Kitabı Mukaddes koşutluklarından bazıları hakkında söyleyeceklerimiz bu kadar. Nitekim bu kitap için Çiftçi Yıllığı'nın çevirisini gözden geçirirken, daha önceki çevirilerde gözden kaçmış olan, etik nitelikli iki Kitabı Mukaddes koşutluğuyla sarsıldım: Çiftçinin, orak biçme sırasında "toplayıcılara" ve harman dövme sırasında da öküzlere merhamet göstermesi için verilen dokunaklı öğütlerdi bunlar. Gelecek yıllarda Sümer yazınsal belgelerinin gittikçe daha büyük bölümü yararlanmaya sunuldukça, Kitabı Mukaddes'in özellikle Mezmurlar, Süleyman'ın Meselleri, Yeremya'nın Mersiyeleri ve Neşideler Neşidesi kitaplarıyla olan Sümer koşutluklarının sayısı da artacaktır. Bu düşünceler bizi, belki okuyucunun aklına daha şimdiden gelmiş olan bir soruna getirmektedir. Eğer Sümerler, bir bütün olarak eskiçağdaki Yakındoğu dünyasında, İbrani yazın adamlarının yapıtlarında bile silinmez izler bırakacak kadar seçkin yazınsal ve kültürel öneme sahip bir halk ise nasıl oluyor da Kitabı Mukaddes'te onlar hakkın da bu kadar az ipucu olduğu görülüyor? Örneğin Yaratılış Kitabı'nın 10. ve 11. bablarında, pek çok yer ismi, ülke ve kentten oluşan listeler bulunmaktadır. Fakat akademisyenlerin genellikle Sümerle özdeşleştirdiği, ama aslında Sumercedeki "Sümer-Akad" bileşik sözcüğünü karşılayan, oldukça belirsiz "Şinar"* söcüğü dışında, bütün Kitabı Mukaddeste Sumer'den hiç söz edilmediği görülmektedir. Bu ise görünüşe göre sahip oldukları seçkinlik ve önemle kolayca bağdaştırılabilecek bir olgu değildir. * Kitabı Mukaddes Türkçesinde RAB,Allah -çn *Söz konusu ayetler şöyledir: 21: RAB Tanrı Adem'e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. 22: Adem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem'e getirdi. 23: Adem, "İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, Etimden alınmış ettir" dedi. Ona 'Kadın' denilecek, Çünkü o adam- dan alındı" -ed.n. *Bu ayet şöyledir: "Yüceler Yücesi uluslara paylarına düşeni verip insanlaın böldüğünde, Ulusların sınırlarını İsrailoğulları'nın sayısına göre belirledi" -ed.n. *Söz konusu ayetler şöyledir: 3: Doğudan, batıdan, kuzeyden, güneyden, Bütün ülkelerden topladıkları. 4: Issız çöllerde dolaştılar, Yerleşecekleri kente giden bir yol bulamadılar. 10: Zincire vurulmuş, acıyla kıvranan tutsaklar, Karanlıkta, zifiri karanlıkla oturmuştu. 11: Çünkü Tanrı'nın buyruklarına karşı çıkmışlardı, Küçümsemişlerdi Yüceler Yücesi'nin öğüdünü.12: Ağır işlerle hayatı onlara zehir etti, Çöktüler yardım eden olmadı-ed.n. *Bu ayet şöyledir: Ibrahim'in, Nahor'un ve babalarının Tanrısı aramızda yargıç olsun. Yakup babası İshak'ın taptığı Tanrı'nın adıyla ant içti-ed.n. *Ibranice. Kitabı Mukaddes'in Türkçe çevirisinde "ölüler diyan" sözcükleriyle karşılanıyor. Örneğin bkz. Hezekiel 32:15-17; Eyüb 10:21; Memur lar 94:17 4913, 139 :8 và gn. *Yaratılış 10:10: "İlkin Şinar topraklarında, Babil, Erek, Akat, Kalne kentlerinde krallık yaptı." 11:2: "Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova bulup oraya yerleştiler-ed.n.
Sayfa 368 - ALFAKitabı okudu
·
210 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.