Gönderi

Bir su, bir damla suymuşuz, bele düşmüşüz; Şehvet ateşiyle dışarı savrulmuşuz; Yarın yel savuracak toprağımızı: İçelim, hoş geçsin üç nefeslik ömrümüz. Bahtımın kökü yeşerip dal budak da verse Eğretidir bu ömür diye giydiğin elbise; Mıhları gevşek bir gölgeliktir beden çadırı, Pek dayanma sakın ne kadar sağlam da görünse. Ben de geçtim gittim bu zulüm yurdundan, Elimde yelden başka bir şey kalmadan; Ama var mı, ölümüme sevinip de Ecelin şaşmaz tuzağından kurtulan? Gönül Bijen’i kuyu gibi gam zindanında; Akıl Sührab’ı ölmüş derdinin sayvanında; Dünya Siyavuş’unun öcünü almak için Gam, Rüstem’in Turan gibi gönlünü talanda. Ey yanağı ağustos gülünü bastıran; Ey yüzü Çin güzellerini kıskandıran; Bakışı Babil şahını büyüde yenip Elinde at, fil, ruh, ferz, baydak bırakmayan. Elimde olsa dünyayı küçümserdim; İyisine de kötüsüne de yuf çekerdim; Daha doğrusu bu aşağılık yere Ne gelirdim, ne yaşardım, ne ölürdüm. İki batman şarap, bir buğday ekmeği; Bir koyun budu, bir de ay yüzlü sevgili; Daha ne istenir bilmem şu dünyada: Padişah daha iyisini bulabilir mi? Biz de çocuktuk, bir şeyler öğrendik, Bildiklerimizle övündük, eğlendik. Şu oldu, bu oldu da ne oldu sonra? Bir bulut gibi geldik, yel gibi geçtik. Hayyam bilgelik çadırları dokundu; Sonra dert potasında yandı kül oldu. Bir pula satıldı kader çarşısında, Ölüm cellâdı geldi, boynunu vurdu. Dostum, gel yarına kanmayalım biz; Günümüzü gün edelim ikimiz. Yarın çekip gittik mi şu konaktan Yedi bin yıl önce gidenlerleyiz. Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti; Derede akan su, ovada esen yel gibi. İki gün var ki dünyada, bence ha var ha yok: Daha gelmemiş gün bir, geçmiş gün iki. Tanrı, ışığıyla doldu can gözüme: Bu dünyadan o dünyadan bana ne! Gönlüm ter gibi çıkıp bedenimden Karıştı varlığın denizlerine. Gönül, her an sevdiğinin kapısında ol; Her istediğini onda ara, onda bul. Aşk tavlasında hileye kaçma kalleşçe: Koy canını ortaya, soyulursan soyul
·
46 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.