Sessiz Hasta romanında; 33 yaşındaki Alicia Berenson'ın kocasının suratına 5 kez ateş edip öldürmüş ve sonrasında kendini büyük bir sessizliğe hapsetmiş ana karakterlerimizden biri olup, The Grove'da kalan Alicia'ya yardım etmek isteyen adli bir psikoterapist Theo'nun çabasını ve gerçeklere ulaşma yolculuğunu okuyoruz.
Sessizlik günümüzde de sizin kadar tercih edilen bir yol olmaktadır. Bazen bir kabulleniş, bazen çaresizlik ve bazen de bir tepki. Romanı okumaya başladığımdan beri Alicia'nın hangisini tercih ettiğini anlayamadım. Kitabı bitirdim ancak hala hangisini tercih ettiğinden emin değilim. Belki de zaman içinde suskunluğunun farklı nedenleri oldu ve buna devam etmeyi tercih etti.
Kitabı bitirdiğinden beri farklı bir şaşkınlık yaşıyorum ve "Nasıl nasıl aklına geldi?" hayranlığındayım. Roman anlatımda paralel olarak iki şekilde ilerlemektedir. Birini Theo'nun gözünden okuyoruz ikincisi ise Alicia'nın günlükleri. Kitabın büyük bir çoğunluğunda Theo'nun üstün yardım etme çabasını, tekniklerini okurken amacının sadece gerçekleri ortaya çıkarma ve Alicia'nın hayatını bir nebze de olsa normale döndürme olduğunu sanıyordum. Ancak yazar son kısımda gerçekten inanılmaz bir manevra ikilinin tehlikeli bağını okura sunuyor. Aynı zamanda olayların farkına vardıktan sonra Theo'nun kısımlarında ufak bir anlatım hilesi yaptığını fark ettim ve buna inanılmaz beğendiğim.
Alex Michaelides, Kıbrıslı Yunan bir baba ve İngiliz bir annenin çocuğu. Bu romanında da Yunan mitolojisinden ufak ufak yararlanarak aralara serpiştirmiş. Bu noktada mitolojiden yararlanmasının hikayeyi destekleyerek daha güçlü bir hale getirdiğini hem de dozunda kullanarak okuru sıkmadığını düşünüyorum.
Hızlı, akıcı ve özellikle her bir öğrenilen yeni ipucuyla daha da heyecanlandıran sonunda yaptığı manevra ile bence hakkını veren bir psikolojik gerilim romanı. İlgililerine rahatlıkla tavsiye ederim.
