Gönderi

"Niyetin mahalli kalptir."
"Ameller niyetlere göredir. Herkes için ancak niyet ettiği şey vardır." (Buhârî, Bed'ü'l-vahy:1, no:1, 1/3; Müslim, İmâre:45, no:1907, 3/1515) Niyetin mahalli kalptir. Esas olan da niyetin kalp ile yapılmasıdır. Bununla beraber ayrıca dil ile söylenmesi daha iyi olur. Meselâ: Öğle namazının farzını kılmaya kalbiyle niyet edip, diliyle de öğle namazının farzını kılmaya niyet ettim" demesi müstehabtır. Sadece kalb ile niyet edip dil ile bir şey söylemezse, o namazı yine caiz olur. (İmâm-ı Kâsânî, Bedâyi'u's-sanâyi', cilt:1 shf:127) Fıkıhlarımızda böylece zikredilmekteyse de İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) "el-Mektûbât" isimli eserinde buna şiddetle itiraz etmektedir. Nitekim 1. cildin 186. mektubundaki ifadeleri meâlen şöyledir. Âlimlerden bazısı, namazın niyetinde kalbin iradesiyle beraber, dilin de katılmasını güzel gördüler, hâlbuki ne Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve sellem) den ne ashâb-ı kirâmdan ve ne de tâbiîni izâmdan sahih veya zayıf hiç bir rivayette dilin söylemesi sabit olmamıştır. Bilakis onlar, namaza kalktıkları gibi vakit geçirmeden iftitâh tekbîri alırlardı. O hâlde, dilin söylemesi bidat olmuş olur. Âlimler, bunun bidati hasene (güzel bir bidat) olduğunu söylemişlerse de bu fakir, bu bidatin sünnetten öte farzı da kaldırdığını söylemektedir. Çünkü bu taktirde insanların çoğu niyetlerini kalplerinde hazırlamadan ve kalplerinin, niyetten gafil olduğuna hiç aldırmadan sadece dilin söylemesiyle yetinmektedirler. O zaman da namazın farzlarından biri olan kalbin niyet etmesi tamamen terkedilmiş olur ki, bu, namazın bozulmasına sebep olmuş olur.Bütün bid'atlar böylece anlaşılmalıdır. Çünkü onların hepsi velev bir yönden de olsa, sünnete ziyade(ekleme) dir. Ziyade ise, nesh (giderme) demek olup, nesh de sünneti kaldırmanın ta kendisidir. O hâlde siz, Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve sellem) in ve ashâb-ı kirâmının sünnetine uymakla yetinin, zira onlar yıldızlar gibidir, hangisine uysanız doğru yolu bulursunuz. (İmâm-ı Rabbânî, el-Mektúbât, 1/159-160, Mektub no: 186) Gerçekten İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sırruhu) nun görüşü çok yerindedir. Bazıları bunu fıkha muhalif gibi zannetse de, İmâm-ı Zebîdî (Rahimehullâh) ın "el-İhyâ" üzerine yaptığı “el-İthâf” isimli şerhinin namaz bahsini gözden geçirirken orada İbni Hümâm (Rahimehullâh) tarafından aynı görüşün nakledildiğini görünce İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin görüşünün ne kadar isabetli olduğunu daha iyi anladım. (Zebîdî, İthâfu's-sâde, 3/58) Zaten kalple niyet, herkese göre farzdır, bu durumda insanlar, kalplerinin hangi namaza niyet ettiğinden gafil bir halde, dil alışkanlığı ile niyet ederlerse, bu namazın caiz olmayacağı da herkes tarafından kabul görmektedir. O halde kişi, her işte olduğu gibi bu konuda da sünnete uymalı ve kalbin niyetiyle yetinmelidir, dili bu işe karıştırarak ve kendini buna alıştırarak namazını tehlikeye sokmamalıdır.
·
56 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.