Gönderi

Vaktiyle, memleketin birinde, bir balıkçı köyünde, siyasi bir lider halka seslenir: “Buğday fiyatlarına zam yapacağız.” Siyasetçinin coşkulu konuşmasıyla kendinden geçen ahali bu müjdeye sevinir ve lideri izzet-i ikram ile ağırlayıp uğurlarlar. İlerleyen günlerde, köy halkından birisi işi fark edip çark eder: “Yahu biz balıkçı köyüyüz, buğday ekmeyiz. Buğdaya zam yapılırsa ekmek fiyatı da artar, biz bu vaade niye sevindik?” Balıkçı köyünün halkını bu vaade sevindiren aslında sosyolojik sebepler. Bu hikâyeden bahisle biz de belli başlı bazı kıstasların, ülkemizdeki seçmenin oy tercihine etkisini “sosyolojik yönüyle” inceleyelim. 1- Adalet ve Hukuk: Türkiye’de yargı hiçbir zaman çok iyi olmadı ama hiçbir dönemde bu kadar kötü değildi. Bilhassa uzun yargılamalar sebebiyle adalete güven duygusunu çok eskiden yitiren halk, bugün oy vereceği partiden adil olmasını beklemiyor. Hak ihlalleri ve yargı eliyle yapılan zulümlere gelince: Siyasi propaganda mazlumları yargı çarkları arasında ezmeden önce vatandaşa linç ettiriyor. Vatandaş, hak ihlallerine itiraz etmek şöyle dursun, bu ihlallere bir de “oh çekiyor.” 2- Eğitim: AKP’li Taner Yıldız’ın, “eğitim seviyesi arttıkça, AKP’nin oy oranı düşüyor” açıklaması halen zihinlerde. Taner Yıldız’ın bu tespiti ne yazık ki AKP’nin bir politikası haline geldi. Üllkemizde eskiden eğitimli insanlara kıymet verilir, “okumuş adam” kontenjanından onlara hürmet gösterilirdi. Bununla birlikte, “okumuş adamlarla” kıyas edilen ve “okusaydınız böyle olmazdınız” denilen bir kitle de hep vardı. AKP’nin eğitimli insanlara karşı yürüttüğü bu düşmanca politika, oylarını aldığı eğitim seviyesi düşük kitlede büyük bir karşılık buldu. Çünkü; eğitim seviyesi düşük olan bu grup, hem eğitimli insanların çoğunluğunun ideolojisine karşı siyaseten galip geldi, hem de maddi gelir bakımından eğitimli insanlara denk oldu. 3- Demokrasi: Her ne kadar oy kullanmak demokratik bir eylem olsa da Türk halkı kendisine “bir temsilci” değil “kendisini yönetecek bir başkan” seçtiğinden, siyasilerin ne kadar demokrat olduğu, demokrasi bilinci zayıf seçmeni pek ilgilendirmiyor. 4- Ekonomi: Bilindiği üzere ekonomide halk genellikle alt, orta ve üst gelirli olmak üzere üç grupta incelenir. AKP iktidarında orta gelirli sınıfın neredeyse yok olmasıyla birlikte; sayıları bir hayli fazla olan alt gelir grubu, ekonomik yönden bir zamanlar ulaşılamaz gördükleri (eski) orta sınıfla denk oldular ve onların imkânlarına eriştiler. Bu dengesizlik sebebiyle, gelir dağılımındaki eşitsizlik, üst gelir grubu lehine artmaya başladı ve üst gelir grubunun serveti, alt gelir grubunun toplam servetini giderek katlamaya devam ediyor. İktidarı belirleyen çoğunluk durumundaki alt gelir grubu ise şimdiki ekonomik durumlarını eskiyle kıyaslayıp, refah seviyelerinin arttığına inanıyor. 5- Din ve milliyet: Yukarıdaki dört kriter daha ziyade seçmenin aklına hitap eden türden. Siyasetçilere, seçmenin aklî muhakemesini zayıflatabilecek ve adeta ipnotize edebilecek bir anahtar gerekiyor: “Din ve milliyet”. Bugün ne yazık ki özünde “sevmek” bulunan din ve milliyet üzerinden, insanlara nefret aşılanıp, insanlar birbirlerine düşman ilan ediliyor ve bu nefret gerçeklere perde oluyor. Bu perdeyi kaldırmak için; hakir görmeden eğitmek, sevgi ve barış dilinde ısrar etmek ve “taklidî” değil “tahkikî” bir iman için sivil din hizmetlerine devam etmek gerekiyor. Ümitsiz olmayalım. Islanmadan balık tutulmaz. İbrahim Aktaşçı
·
96 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.