Gönderi

Okumadan beğenmeyin lütfen:)
İşte daha o günler, yani nübüvvetin ilk günleri ve iman eden sayısı halen bir elin parmaklarını geçmediği günlerde Sa'd bir rüya görür. Rüyasında zifiri karanlık bir yerde gezmeye çalışıyor. Öyle bir karanlık ki, göz gözü görmüyor. Tam bu karanlığın ortasında bir ay doğuyor. Bakanların gözünü kamaştıran bir ay, bir dolunay... Sa'd koşa koşa o dolunayın ışığına doğru gidiyor. Birde ne görsün onde Ali, arkada Zeyd b. Harise ve en arkada Hz. Ebû Bekir, onlarda ışığa doğru koşuyorlar... Sa'd merak ediyor ve soruyor: "Siz ne zaman gördünüz bu ışığı ve ne zaman buraya geldiniz?" Onlar: "Biz de daha yeni geldik." diyorlar.. Onların bu sözü ile Sa'd terler içerisinde uyanır. Rüyanın etkisinde o kadar kalmıştır ki, o gün ne dışarı çıkabilmiş, ne birilerine bu rüyayı anlatabilmiştir. Evde oyalanıp durmuş ve kendi kendine çeşitli yorumlar yapmaya çalışmıştı. Ama vakit ikindiye yaklaştığı bir zamanda Sa'd artık da- yanamamış ve "Ebû Bekir'i bulmalı bu rüyamı ona anlatmalıyım." diyerek evinden çıkmıştı. Başlamıştı Mekke sokaklarında Ebû Bekir'i aramaya... O, Ebû Bekir'i ararken, Ebû Bekir de bu yeni dinden haberdar etmek için özel insanlar arıyordu. Çünkü yoluna baş koyduğu Muhammed (sas) ona adeta şöyle demişti: "Ey Ebû Bekir! Şimdilik herkesi değil, özel insanları davet et. Gelince yük olacak değil, yük alacak insanları davet et. Gelince dert olacak insanları değil, derman olacak insanları davet et." Hz. Ebû Bekir bu direktifler doğrultusunda Mekke sokaklarında dolaşıyor ve risalet davasına omuz verecek yiğitler arıyordu. O anda Hz. Ebû bekir bir de baktı ki, Malik'in oğlu Sa'd kendine doğru geliyor. O ara ne düşündü bilemiyo- ruz ama herhalde her risalet davasının neferi gibi o da hemen Sa'd'ın üzerinde hesaplar yapmaya başlamış "Bu gençten ne de güzel bir Müslüman çıkar!" diye düşünmüştür. O ne düşündü bilemiyoruz ama Sa'd sevinçle Ebû Bekir'i bulmanın mutluluğu ile hemen onun yanına gider. Selam verip, hal hatır sorduktan sonra :" Ey Ebû Bekir! Ne oldu Mekke'de, bir olay mı oldu, bizim haberimizin olmadığı?" der. Hz. Ebû Bekir, bir anda şaşırır, acaba Sa'd birilerinden bir şeyler mi duymuştu. Ama nasıl duyabilirdi ki, daha hiç kimselerin her hangi bir şeyden haberleri yoktu. Hz. Ebû Bekir, neden böyle bir soru sorduğunu merak edip ona: "Niçin bunu sordun yoksa bir şeyler mi duydun?" diye s sorar. Sa'd da: "Yok bir şeyler duymadım, ama şöyle şöyle bir şeyler gördüm." diyerek başlar rüyasını anlatmaya... O anlattıkça Ebû Bekir heyecanlanıyor, tebessüm ediyor içinden Rabbine dua ediyordu. İşte Allah isterse kulunun yüreğini bir rüya ile de açar, Allah isterse kulunun gönül sandıklarını hiç kimsenin aklına gelmeyecek anahtarlarla da açar. İşte Sa'd'ın gönül sandıklarının kilidi bir rüya ile açılıyordu. Sa'd rüyasını bitirince Hz. Ebû Bekir şöyle der; "Gel ey Malik'in oğlu! Seni rüyanda gördüğün o dolunay ile, o yolunu aydınla- tacak nur ile, o hayat gemine kaptan olacak, rehber olacak, önder olacak insan ile tanıştırayım." [Taberi, Tarih, c. 2, s. 216] Beraberce yürümeye başladılar, Sa'd'ın merakı arttıkça artmıştı; acaba Ebû Bekir kendisini kime götürecekti. Yaşı daha on yedidir. Belki çok gençti ama o tüm Mekkelileri tanırdı. Acaba rüyasında gör- düğü o dolunay kimdi? Yürüdüler, önde Ebû Bekir, arkada Sa'd... Ecyad mevkine geldikleri zaman birini gördü Sa'd. Tanıyordu ama çıkaramamıştı, çünkü karşısında duran zat, sırtı kendilerine dönük halde o gün için hiç görmediği bazı hareketler yapıyordu. Ayakta bir şeyler okuyor, sonra rükua eğiliyor, sonra secde yapıyordu. Hayran hayran Sa'd bu ibadeti/na- mazı seyretmişti. Namaz bitince, o namazın sahibi bir anda onlara dönmüştü. Sa'd'ın dili tutulmuştu. Dönen halası Amine'nin oğlu Muhammed'di (sas). Aynen rüyadaki gibi yüzü bir ay gibi parlıyordu. Sa'd ne diyeceğini şaşırmış, hayran hayran Efendimiz'e bakakalmıştı. O güne kadar çok görmüş, çok sohbet etmişti ama bugün halasının oğlu Muhammed (sas) bambaşka idi. Efendimiz, Sa'd'ı yanına çağırdı, ona bu yeni dinden bazı şeyler anlattı. Tohum zaten daha dün akşam gördüğü rüya ile yüreğine atılmıştı Sa'd'ın... Son bir şey lazımdı, o da o yüce cümleyi söyleyerek iman halkasının bir neferi olmaktı. Sa'd orada ve o anda kelime-i tevhidi dile getirerek Müs- lüman oldu ve bu bahtiyarlar ordusunun ilk neferlerinden olma şerefine nail oldu. [Taberi, Tarih, c. 2, s. 216]
··
348 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.