Gönderi

ACI ÜZERİNE SALVOLAR!
hepimiz hayat denen anlamsız ve çözümsüz denklemin içinde var olan küçük noktalar veya virgülleriz. ve yaşamak hikayesine devam edebilmek için bize duyduğu ihtiyacı her geçen gün daha çok hissediyoruz. bu yüzden ne diyordu tolstoy '' başkasının acısını hissediyorsan insansın...''. belki de modern dönemde bu özgüllüğümüzü ve özerk yapımızı kaybetmek için bize sunulan hatta dikta edilen olgu ve kurguları sırf insan olmamak için kabul ediyor ve bu kabul edişe göre yaşıyoruz. peki bir soru soralım kendiliklerimize. insan olmak nedir? tarihte bir çok tanım ve anlatım yapılsa dahi bu soruya net bir cevap sunmak imkansız gibi gözükmektedir. neden mi? çünkü net ve kesin bir yargı ortaya koymak için bitişin ve keşfedişin olmuşması gerekmektedir. ancak insanlık serüvenine devam etmekle birlikte çatı kavram olarak ne kadar yukarıda dursa dahi tikel olarak ayaklarımızın atında çiğnenmektedir. o yüzden bu soruya net ve kesin bir yargıyla yaklaşamayız. ancak tolstoy'un sözü üzerinden hareket edecek olursak; yani bir bireyin acısına ve mutuluğuna empati yaparak yakınlaşırsak insanlık denen çatı kavrama bir nebze olsun iltisak etmiş oluruz. ancak bu iltisakta tam olmadığı için yine eksiksiz ve bütüncül bir yapıyal değil kesikli bir çizgi gibi davranış gösteririz. ve bu kesikli çizgide bize farklılığı, ayrıklığı ve aynılığın çeperlerini anlatır. oysa neden acı çekiyor ve neden bu acıyı hissediyoruz. hayat denen eylemin gereksinimleri bize acıyla mı sunulmuştur. bu konuda hep aklıma bir bebeğin ciğerine çektiği ilk nefes aklıma gelir. anne karnındayken kordon bağıyla beslenen ve oksijenle tanışan bebek doğum olayıyla evrene geldiğinde yani onu koruyan tüm bağıntıdan koptuğunda aciz ve bir o kadar da cesaretli bir eylemle oksijenle karşılaşan ciğerlerinin yanması sonucu acı çeker ve bunu farklı eylemlerle gösterir. kısacası insan daha ilk doğuşunda acıyla başlamıştır hayata. ve bu yaşamı boyunca onu terk etmeyecektir. çünkü acının gerçekliği yadsınamaz bir bağlamdır. ve onu dışlamaya kimsenin gücü yetmeyecektir. ve yaşadığımız evrende aslında acı çekerek kendimizi var ederiz. mesela büyümek, okumak, yazmak vb kavramlar bize acı çektirir. ancak bunları eyleme dökerken farklı tezahürlerle gösteririz. kısacası bu acıdan haz alırız. ve bu hazzın sonucunda onu öğrenmek diye kucaklayıcı ve yapıcı bir kelimeyle örterek sevecen hale getiririz. aslında bu tam bir yalandır. çünkü mutluluk diye tabir ettiğimiz tüm açılarda başkasının acısıdır. ve acılara hamile kalmış bir ruh ya da zihin mutluluğu doğuracak bir anla karşı karşıaya kalacak veya daha çok acı çekmek için kendini hazırlayacaktır. bu bağlamdan da anlaşılacağı üzerine yine tolstoy'un dediği gibi ''başkasının acısını hissediyorsan insansın...''. ve acı yaşam düzenğinde kimliğini kaybetmeyecek bir yüklemdir. türevlenebilir ancak asla kendini kaybetmez.
·
68 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.