Gönderi

256 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
Sabahattin Ali, birçok insana göre imkansız görünen 'gerçek sevgi'yi bulduruyor önce. Bir kadın ve erkek arasında oluşabilecek en saf ve en yüksek düzeyde bir ilişkinin yaşanılabileceğini; iki insanın birbirini anlayabilmesinin, birbirlerine yetebilmesinin mümkün olduğunu gösteriyor sanki. Ancak tıpkı her güzel şeyde olduğu gibi hayat, 'herkes' dedikleri o dış çevre, yaşam şartları, 'maddiyat' gibi sorunlar bu ilişkinin başlangıçta olduğu gibi saf, masum, temiz, bir rüyadaymış gibi mutlu hissettiren yanını gölgede bıraktıyor. Bu bıraksalar birbirinin ruhu içerisinde karışacak insanlar, ulaşamıyorlar bir türlü o saf sevginin ve birleşmenin yaşattığı mutluluğun zirvesine. Şimdi gelelim İçimizdeki Şeytan'a. Macide isminde bir genç kız akrabası Emine teyzesinde kalmakta. Hayatını önemli ölçüde değiştirecek bir olay yaşanıyor: Macide'nin babası vefat ediyor. Böylece Macide için babası tarafından gönderilen para da artık gelmez oluyor. Bu durum Emine teyzenin kocası Galip amcanın artık Macide'nin varlığından rahatsızlık duymasına neden oluyor. Tam bu sıralarda hayatına Ömer giriyor. Ömer'in samimiyet ve heyecanla bütün duygularını, düşüncelerini hiç sakınmadan anlatışı ve sevdiğine dair sözleri, tam da artık yapayalnız, kimsesiz kalmış Macide'nin kendini Ömer'e teslim edişiyle sonuçlanıyor. Birlikte yaşamaya başladıklarından itibaren güzel bir rüyadan hayatın acı gerçeklerine sert bir geçiş yaptıklarını görüyoruz. Eskisi kadar konuşmadıkları, giderek içlerine kapandıkları, aslında birbirlerine kavuştukları sırada birbirlerinden giderek uzaklaştıkları bir süreç başlıyor ikisi arasında. Macide Ömer'e bağlılığını şöyle ifade ediyor mektubunda: "Şimdiye kadar daima, düşünüp doğru bulduğum şeyleri yapmaya alışmıştım... Bu sefer hiçbir doğru ve akıllıca tarafını bulamadığım bu hayata beni bağlayan kuvvetin, içimde saklı bir şeytan olması sahiden mümkündü." (s. 228) Ömer'in sürekli olarak Macide'ye olan bağlılığını, ona ne kadar ihtiyacı olduğunu belirtmesine rağmen bu cümlelerde aslında birçok şeye rağmen ayrılmayan, sırf ona yakın olabilmek için kendinden uzaklaşan ve buna engel olamayan kişinin Macide olduğunu görüyoruz. Ne yazık ki Macide'nin bu kadar kendini teslim etmiş oluşu, sessizliği, sakinliği, kabullenişi beni oldukça rahatsız etti. Ömer'in tüm yanlışları yapan kendisi değilmiş, o bunları yapmaya mecbur bırakılmış, Macide olmadan yaşayamazmış gibi davranışı da diğer rahatsız olduğum noktalardan biriydi. Ancak Sabahattin Ali tam da bu noktalara değinerek biraz olsun beni sakinleştirdi. Macide'nin mektupta belirttiği 'kızgın olmayışının, Ömer'i suçlu bulmayışının' aslında samimi düşünceleri olmadığını söylemesi, ondan daha olgun davranışlarda bulunmasını beklediğini ama Ömer'in bir çocuktan farksız olmayışını düşündüğü bölümde nihayet artık düzgün düşünebildiğine karar verdim. "Ben sana rehber değil, ancak yoldaş olabilirdim, fakat yolu ikimiz de bilmiyorduk ve birbirimize yük olmaktan, birbirimizi şaşırtmaktan başka bir şey elimizden gelmiyordu." (s. 229) Ömer'le ilgili her şey beni başından beri rahatsız ediyordu desem çok yanlış bir cümle kurmuş sayılmam herhalde. Tıpkı bir çocuk gibiydi, aklına eseni yapıp sonrasında bırakılmaktan korktuğu için yanlışlarının affını bekleyen, hatta daha çok sevilmesi gerektiğini hissettiren küçük bir çocuk. Ama aynı zamanda manipülasyon konusunda oldukça uzman bir yetişkindi. Her şeyi yapan kendisi olduğu halde kendisini suçsuz göstermeyi, hatta karşısındakini suçlu hissettirmeyi başaran bir yetişkin. Ancak sonlarına doğru Bedri'yle yaptığı konuşmasında kendisini eleştirdiği bölümde biraz olsun sevebildim kendisini. "İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum; müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum." (s. 250) " Basit, çocukça birtakım hürriyetleri insan olmaktan daha ehemmiyetli buluyordum." (s. 250) "Adam olmak değil, enteresan olmak; bir şey yapmak değil, bir şey yapanlara istihfafla* (küçümseyerek) bakacak bir yere çıkmak istiyordum..." (s. 252) Oldukça sinir bozucu ancak çevremizde bolca örneklerini görebileceğimiz kişilere yer verilmişti kitapta. Bu kişileri Macide'nin sözleriyle özetleyeyim: "Bizim mahalle kadınları arasında yahut Emine teyzemlerde tesadüf ettiğim, içinde büyüdüğüm muhitten bir tek farkınız, biraz daha çok ve daha anlaşılmaz konuşmanızdı." (s. 229) O kendini çok önemli sayan insanların şahsiyet konusunda eksikliklerini ise Bedri Hoca anlatıyordu: "Her şeyleri iğreti, her vasıfları, her kanaatleri iğreti... Basit bir insan, mesela hiç okuması yazması olmayan bir köylü, bir amele, lalettayin bir adam bunlardan çok daha mükemmel bir bütündür. Çünkü o adam, mesela Hasan Ağa, Hasan Ağa olarak düşünür, böyle yaşar. Hükümleri hayatın verdiği birtakım tecrübelerin neticesidir ve kendine göredir." (s. 246) Yine uzun bir inceleme oldu, yazar Sabahattin Ali olunca kendimi durduramıyorum. Öyle güzel yazıyor ki sanki o kişilerle birlikte ben de olayları yaşıyorum, duygularım da onlarla birlikte şekilleniyor. Hepinize keyifli okumalar dilerim...
İçimizdeki Şeytan
İçimizdeki ŞeytanSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2019172.9k okunma
·
48 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.