Gönderi

512 syf.
5/10 puan verdi
Nana
!SPOILER! Böyle arada kaldığım kitaplarda önce olumsuz yorumlarla başlayıp sonra kitapta sevdiğim şeyleri sıralamayı seviyorum herhalde. Bu kitapta da benzeri olacak galiba. Zola okumak istediğim, külliyatını bitirmek istediğim bir yazar. Sene başından beri her ay bir de Zola kitabı eklemek istesem de beceremedim bunu. Ben de mayıs ayında direkt olarak Zola okuyayım istedim. Bu arkadaş da Proust gibiymiş, romanları birbirlerinin devamı gibiymiş. Ancak Zola'nın yazdıklarını okurken en baştan başlamanıza gerek yokmuş çünkü her kitap kendi içinde bir romanmış. Yaşama Sevinci ve Hayvanlaşan İnsan okumak istediğim eserleri olsa da ben Nana ile tanışmak istedim Zola ile. Öncelikle kitapta çok fazla isim var, benim gibi odak problemi yaşayan bir insan için bu biraz zorlayıcıydı, bir süre kimin kim olduğunu hatırlamak için karakterlere internetten bakmam gerekti. Kişisel beceriksizliğimi bir kenara bırakacak olursak bundan iki ay önce de Kamelyalı Kadın'ı okuduğumdan iki farklı 'hayat kadını'nın yaşamını okumuş olmak kafamda ikisinin kıyasını yapmak aslında güzeldi. Ancak Kamelyalı Kadın galiba benim gönlümü daha çok kazanan bir roman oldu. Bu gönül kazanışın sebebi romanın yapısal anlamda daha çok bana hitap etmesiydi. Nana'da evet güzel inanılmaz incelikli mekan anlatımları var ancak bir o kadar da uzun konuşmalar, sohbetler var. Şimdi Zola'yı biz liseden beri ne ile öğrendik, natüralizm akımının öncüsü. Şimdi bunu aklımızın bir kenarında tutarsak yazarın roman inşasında tamamen gerçekçi olmak için deneyler yapması, okuyucuda tam bir tasvir sağlaması açısından detaylı mekan betimlemeleri vermesi ve yaşanan olayı en başından en sonuna kadar anlatması beklenebilir bir şey belki de. İyi güzel de benim açımdan romanın bir olay veya durum fark etmez bir akışı vardır değil mi? Çürümüşlüğü, yozlaşmışlığı anlatmak maksadıyla da uzun uzun sohbetler verilmek istenmiş olabilir ama bu kadarına gerek var mıydı bilmiyorum. Zola'cığım bi düşün şimdi tamam Bismark muhabbeti ve at yarışı günü güzel de bu kadar uzun uzadıya okumaya gerek var mıydı? İş Bankası yayınlarından okudum ben ve kitap 473 sayfaydı, bence 300 sayfayla biz bu romanı da bağlardık be gülüm. Cıvık konuşmamı bir kenara bırakıyor, ve Muffat'a değinmek istiyorum. Ben bu adamın daha çok analizi yapılsın istedim, Nana'nın da aynı şekilde. Nana'nın bipolar yapısı ve Hürrem Sultanvari yükselişi beni şaşırttı. Bu kitaba dair hatırlayacağım üç konseptten biri dengesizlik, diğeri savurganlık, bir diğeri de sondaki yatak odası oldu. O yatak odasını ve evin tamamını görebilmeyi istedim tüm hücrelerimle. Nana'nın çocuğuna yazık oldu üzüldüm ona... Kitapta galiba en sevdiğim kısım otel odasında arkadaşlarının yaptığı sohbet oldu galiba. Kitabın başında benim hadi bitsin diye sıkıntıdan bayıldığım o Bismarck muhabbeti Nana'nın çürüyen Venüs bedeninin yanında olağan akışında gerçekleşti. Ve bu sahne her birinin yaptığı işten, kurduğu ilişkilerden vs. bağımsız olarak içlerinin ve insanlıklarının ne kadar çürümüş ve yozlaşmış olduğunu gösterdi. Zaten sahnenin kendisi o odaya gelen katılımcıların orada bulunma sebeplerine baktığımız zaman oldukça sahteydi. Rose arkadaşın ben daha derin bir incelemesini görmek istedim ben orada. Acaba bu kadının bu denli bir şefkati son anda duymasına sebep olan ruh halinin sebebi kendisinin de benzer bi son yaşayacağına dair korkusu muydu?
Nana
NanaEmile Zola · İş Bankası Kültür Yayınları · 20214,377 okunma
·
77 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.