Gönderi

112 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 6 days
"Yüreğini ısıtan şey, varoluş duygun, neredeyse önemli olduğun duygusu, dünyaya bağlanma, dünyada kalma duygusu eksikliğini hissettirmeye başlıyor." Kopmaya başlıyorsun. İncecik bir iple bağlı olduğun bu yaşam, seni yarı yolda bırakmak için her şeyi deniyor. "Yolculuklara çıktın ve dönerken yanında hiçbir şey getirmedin. Oturuyor ve beklemek istiyorsun sadece, bekleyecek bir şey kalmayana kadar beklemek: Gece olsun, saatler vursun, günler geçip gitsin, anılar silikleşsin." Kaybolup gittiğin bir dünyada anıların silikleşmesi ne anlama geliyor ki? Zaten uzun zamandır yoksun. Belki kalıntılarını hatırlayacak birkaç ruh bulabilirsin. "Sadece sürüp gitmek istiyorsun, sadece bekleyişi ve unutuşu istiyorsun." Yine de bir şeye tutunman lazım. Bir şeyle unutman lazım. "Yolların verdiği o dayanılmaz unutuş hissiyle tamamlanmaya çalışmak (...)", ama çıkabileceğin bir yol yok ki. Bu zamana kadar hepsinden geri döndün. Bir o kadarının da dibinden bile geçemedin. Büyük bir unutuş lazım sana. Büyük bir mola. "Çatlak aynadaki bu yüz senin yeni yüzün değil, maskeler düştü sadece, odanın sıcaklığı onları eritti, uyuşukluk onları yerinden söktü." Oysa düşen maskeler, binlercesinden sadece birkaç tanesi. Kendini arayışa çıkıp bir umutla baktığın nice aynalar sırtını dönmüştü sana. Hiçbiri el uzatmadı. Hiçbiri yardım etmedi. ∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿∿ Ve daha nice hiçlikler. Kendisine dair tek bildiğimiz şeyin leğene koyduğu çamaşırlar olan karakteri tanımaya böyle başlıyoruz. Kitabı durmaksızın övmek istiyorum ama pek bir anlam ifade etmeyecek, belki de karakteri anlamanız için onun gibi eylemsiz kalmam gerekiyor. Belki de en büyük kaygısı, üniversitede gireceği sosyoloji sınavı olan bu karakteri rastgele bir sabahta "bekleyiş ve unutuş"a mahkûm eden neydi ki? Büyük bir sebep arıyoruz fakat karşımıza hiçbir şey çıkmıyor. Kitabın başında yer alan ve kitabın genelini iyi özetleyen bir Kafka alıntısı ile az biraz fikir sahibi olabiliyoruz: "Dünya, maskesini düşüresin diye, gelip kendini sunacaktır sana, başka türlü olamaz; kendinden geçmiş bir hâlde eğilecektir önünde.". Silikleştiği dünyaya pasif bir direniş olabilir, biraz var olma isteği olabilir, hepten salmak olabilir. Veya sonsözde bahsedildiği gibi Perec'in kişiliğini oluşturan ve bu kitabı yazmasına sebep olan acı, kaynağının dile getirilmesine izin vermeyen türdendi. Karakterimiz de buralara pek takılmıyor zaten, ancak ve ancak sonuçlarla ilgileniyor. Umursamaz arkadaşlar, uyum sağlanamayan bir aile, varlığı gölgeleyen yollar. Bunların hiçbirinin önemi yok, günün sonunda tekrar eylemsiz olacak ve olaylar anlamlarını yitirecek. Bu sonuçlar boyunca da hayatının dekoru "2,90 metre uzunluğunda, 1,73 metre genişliğinde bir kümes; çatı katı" oluyor. Burada düşünmenin bile bir anlamı yok, sadece bekleyiş var. Bekleyişin de bir amacı yok, başı ve sonu belirsiz bir süreçten ibaret. Yine de yaşam, günden güne daha belirgin oluyor. Anılar silikleştikçe, insanlar eksikdikçe çok şeyin farkına varılıyor. Ölümün bile bekleyiş sürecinde bir değişim yaratmayacağına ikna olmuş bir insan; böyle bir aşamadan sonra bilemiyorum, herhangi bir çıkış yolu var mıdır acaba. İsterim ki kitap hakkında hislerimi bütünüyle aktarabileyim ama pek mümkün görünmüyor. Perec de bu açıdan bence biraz mesafeli, karakteri okurun anlaması için değil de yalnızca sezmesi için yazmış. Birinci tekil anlatımda olayların içine fırlatılırsınız, üçüncü tekil anlatımda metnin evrenine fazlasıyla hâkim olursunuz ama ikinci tekilde adeta arafta kalıyorsunuz. Kitap boyunca karakterin bir cümlesini bile duymuyoruz, bir düşüncesini bile doğrudan öğrenmiyoruz. Sanki hapsolduğu dünya, şimdiye kadar yaptıkları yetmemiş gibi kendini ifade etme hakkını da elinden alıyor. Sanırım ilk defa bir kitaba hem oldukça yakın hem de bir o kadar uzak hissediyorum. Cümleler kayıp geçti, kalemimi bir an olsun bırakmadan hepsini çizdim ama Uyuyan Adam o daracık çatı katından çıkamıyor. Kitabın karakterle benzer bir kadere sahip olmaması, silinip gitmemesi için bu incelemeyi yazıyorum. Okursanız sıkılacağınızı ve sevmeyeceğinizi hiç sanmıyorum, yoğun ve upuzun paragraflar başta göz korkutsa bile ilerledikçe hepsiyle ayrı ayrı bağ kuracaksınız. Perec'i detaylıca tanımayı ve böyle bir kitap yazmasına vesile olan sebepleri iyice öğrenmeyi istiyorum, bu sebeple zamanla diğer kitaplarını da okuyacağım. Başka kitaplarla görüşmek üzere.
Uyuyan Adam
Uyuyan AdamGeorges Perec · Metis Yayınları · 20134,139 okunma
··
626 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.