Gönderi

224 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
Tanrının ortanca çocukları
"Kaç kuşaktır insanlar nefret ettikleri işlerde çalışıyorlar; neden? Gerçekte ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın alabilmek için. Bizim kuşağımız büyük bir savaş görmedi, büyük bir buhran yaşamadı; ama bizim de bir savaşımız var. Büyük bir ruhani savaş bu. Kültüre karşı büyük bir devrim hazırlıyoruz. Büyük buhran bizim hayatlarımız. Biz ruhani bir buhran geçiriyoruz." Tüketim çılgınlığı, toplumsal normlar, kapitalizm gibi meseleler yazarımızın ana kritik alanını oluşturur. Bunun paralelinde amaçsızlık, yalnızlık, ölüm, yaşam gibi konuları da derinlemesine inceler. Kendisi gerçek yaşamında, fikirleriyle örtüşecek bir şekilde, toplumsal normların dışına çıkma çabası içerisindeki Cacophony Society'nin bir üyesidir. Eserleri kimileri tarafından nihilistik olarak değerlendirilmiş olsa da o bunu şu sözleriyle reddediyor: "Başkalarının inandığına inanmıyorsanız, size nihilist derler. Ben bir nihilist değilim. Ben bir romantiğim. Kitaplarımın tümü temelde romantiktir; toplulukla yeniden bağlantı kurmayla ilgili hikayelerdir." Bizler, Tanrının ortanca çocukları, ne büyük buhranları yaşadık, ne savaşlar deneyimledik ne de büyük mücadelelere ihtiyaç duyduk. Tek bildiğimiz ihtiyacımız olduğunu düşündüğümüz tonla nesneyi elde etmek için proletaryanın bir parçası olmak. Normlara uyum sağlamak ve bize sunulan örüntüleri takip etmek. Ta ki sahip olduğumuz şeyler bize sahip olana dek. "Sonra o güzel yuvanızda kısılıp kalırsınız. Bir zamanlar sahip olduğunuz şeyler artık sizin sahibiniz olur." Bu gidişe bir dur demeli. Amaçsızlık buhranında, yok oluşun eşiğinde, insomniadan muzdarip olan ana kahramanımız, bilinçli bir şekilde bu yok oluşa dur diyemediği için, personası ikiye bölünür: Ben ve Tyler Durden. Tyler Durden, kahramanımızın olmak isteyip de olamadığı her şeydir. Tyler Durden, kontrolü ele alır ve bir kültür devrimi başlatır. Kendi nesli, hiç zarar görmemiş, tehlikelerden korunmuş olan bu nesil, aslında hiç yaşayamamıştır da. "Mona Lisa bile bozuluyor"ken, yerinde durmak ve mevcut olanı muhafaza etmek, sisteme uyum sağlayan bir uzay maymunu olmak neye yarar? Bu düşünceler şekillenip aksiyona dönüşür. Bir yumruk ile başlar, bir kültür devrimiyle sonuçlanır. Yalnız değildir kahramanımız. Bütün bir nesil aynı duygular içerisinde olduğu için, Dövüş Kulübü, neslin mücadelesine hizmet eder ve bu sebeple dört bir yana hızla yayılır. "Aramızda bir çeşit üçgen durumu var. Ben Tyler'ı istiyorum. Tyler Marla'yı istiyor. Marla beni istiyor." Yeraltı edebiyatının sunduğu güzelliklerden biri olan Dövüş Kulübü, David Fincher'ın yönetmenliğinde bir filme dönüşecek, ve günümüzde bir kült olarak yerini alacaktır. Filmini önce izlemiş biri olarak, yönetmenin aktarımına da ayrıca hayran kaldım. Gerçekten hikaye kurgusu geneli itibariyle çok iyi korunmuş ve hatta replikleri ile birlikte. Ana kahramanımızın Marla ile yaşadığı romantik ilişki de hikayenin olmazsa olmaz bir başka güzel aroması. Chuck Palahniuk'ın, Gösteri Peygamberi'nden sonra okuduğum ikinci kitabı. Yine büyüleyici.
Dövüş Kulübü
Dövüş KulübüChuck Palahniuk · Ayrıntı Yayınları · 20209.7k okunma
·
57 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.