Gönderi

Onu küçük bir restoranda öğle yemeğine davet ettim; kendisini tanımadığım genç adam, orada bana trajik serüveninin öyküsünü anlattı. Anlattıkları, yeşil masada titreyen, sinirden sallanan ellerini gördüğümde ilk aklıma gelen şeyin kanıtıydı. Avusturya'nın Polonya topraklarındaki eski soylu bir aileden geldiğini, kariyerini diplomasi alanında yapmasına karar verildiğini, üniversite eğitimini Viyana' da aldığını, bir ay önce sınavlarının ilkini üstün bir başarı ile verdiğini anlattı: O gün kutlama yapmak için yanında kaldığı, genelkurmayda üst düzey subay olan amcası ödül olarak onu faytonla Prater'e götürmüş, birlikte hipodroma gitmişler. Amcasının at yarışlarında şansı yaver gitmiş, arka arkaya üç kez kazanmış: Sonra kazandığı kalın bir deste banknotla şık bir restoranda yemek yemişler. Ertesi gün, geleceğin diplomatı, başarılı olduğu sınavdan dolayı babasından bir aylık harçlığı kadar bir para ödülü almış; iki gün önce olsa onun için büyük olan bu meblağ, kolay kazanılan o paradan sonra az ve önemsiz görünmüş ona. Bu yüzden yemekten hemen sonra yine at yarışlarına gitmiş, heyecan ve tutkuyla bahislere katılmış; şansına, belki de şanssızlık demek daha doğru, son koşudan sonra elindeki paranın üç misliyle Prater'den ayrılmış. Bazen at yarışlarında, bazen kafe ve kulüplerde kumar çılgınlığına tutulmuş, bu onun hem zamanını çalmış hem eğitimini engellemiş hem de sinirlerini bozmuş, hepsinden önemlisi de parasını tüketmiş. Artık düşünemez, huzur içinde uyuyamaz olmuş, iradesine hakim olmakta güçlük çekmiş; bir keresinde gece vakti, her şeyini kaybetmiş olarak kulüpten eve geldiğinde, soyunurken yeleğinin cebinde unutulmuş buruşuk bir banknot bulmuş, kendini tutamamış, tekrar giyinip kafenin birinde domino oynayan birkaç kişi buluncaya kadar deli gibi dolanıp durmuş ve onlarla gün ağarıncaya kadar kumar oynamış. Evli kız kardeşi ona bir kez yardım elini uzatmış, onun büyük soylu bir ailenin mirasçısına kredi vermeye her an hazır olan tefecilere olan borçlarını ödemiş. Bir süre kumarda kazandıklarıyla idare etmiş, sonrasındaysa sürekli düşüşe geçmiş, kaybettikçe karşılıksız borçlar ve tutulmayan sözler tek çıkar yol olan kazancı daha önü alınamaz biçimde zorunlu kılmış. Saatini ve giysilerini çoktan rehine vermişmiş zaten, nihayet korkunç bir şey olmuş: Yaşlı yengesinin nadiren kullandığı bir çift küpeyi dolaptan çalmış. Tekini yüksek bir para karşılığında rehine koymuş, elindeki parayı aynı akşam kumarda dört katına çıkarmış. Ama rehine koyduğu küpeyi geri almak yerine, parasının hepsiyle kumar oynama riskini göze almış ve kaybetmiş. Oradan ayrılıp seyahate çıkacağı sırada henüz kimse yaptığı hırsızlığın farkında değilmiş, bu yüzden küpenin eşini de rehine koyduktan sonra yola çıkmış, birden aklına gelen fikirle, rulette düşlediği varlığa kavuşmak için trenle Monte Carlo'ya gitmiş. Çok geçmeden giysilerini, şemsiyesini, bavulunu orada satmış; elinde içinde dört kurşunu olan tabancasından ve vaftiz annesi Prenses X'in değerli taşlarla süslü küçük haçından, ki ondan vazgeçmeyi hiç istemiyormuş, başka bir şeyi kalmamış. Ama o haçı da öğleden sonra 50 frank karşılığında satmış, sırf akşam son bir kez daha kumarın insanı kıvrandıran ölüm kalım savaşının zevkini tatsın diye.
·
63 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.