Gönderi

Bir Yudum Kitap
Yokluğu ile varlığı arasında fark olmayanlar vardır. Bu bir insan da olabilir bir nesne de. Bilirsiniz işte! Nermin Yıldırım, "Bazı varlar, var sayılmaz." derken ortak olur fikrimize. Öyleyse yoklar kahvesini terk etmenin vakti gelmedi mi ... Fuat Sevimay - Kapalıçarşı Hep Kitap, s.34-36 İkindi ezanı okunurken, sokaktan gelen seslerle irkildi. İki adımda sokağa çıktığında üstü başı yırtık, hırpani, ak saçı sakalı birbirine karışmış, kuşağı çözük sarı cüppeli, yaşlı bir adamın peşinde mahallenin veledinin eğlendiğini, adamı taşa tuttuğunu, ardına teneke bağladığını, dürtükleyip kaçtığını gördü. Adam canından bezmiş halde, aksayarak Nazar Usta'nın dükkanının önüne ulaştığında Nazar Usta kabak kafalı arsız veletleri,“Utanmıyor musunuz? Sizi enikler!” diye kovaladı. Başını kaldırıp minnetle Nazar Ustaya bakan yaşlı adam, günlerdir su değmemiş,çatlamış dudaklarını zorla aralayıp, “Evladım,hayrına bir yudum su" dedi. Nazar Usta hemen çırağına seslenip, bir maşrapa yayık ayranı getirmesini söyledi. Bir koşu gelen çırak köpüklü ayranı adama iletirken Nazar Usta, "Erenler, kimsin, kimlerdensin?" diye sordu. Güneşin altında, tozlu sokağın orta yerinde öylece dikilen yaşlı adam, "Horasan’dan gelirim. Ne adım var ne sanım. Bana yüktür canım. Hak yolunda ölürüm” dedikten sonra sol elini başının üstüne koyup, sağ eliyle kavradığı maşrapadaji ayranı soluk almadan, kana kana, bir yudumda içti. Sonra heybesinden çıkardığı ceylan derisi kaplı kitabı Nazar Usta'ya verdi. "Oku. Taşın sırrıdır" dedi. Duyduğu karşısında nabzı hızlanan Nazar Usta uzandı, elleri titreyerek kitabı aldı. Gözünü yaşlı adamdan ayıramıyordu. Kitabın ilk sayfasını açtı. Okumak için başını eğdi. Sonra yaşlı adama teşekkür etmek için başını kaldırdığında karşısında boş sokaktan başka şey göremedi. Gözlerini kırpıştırdı. Yok, kimsecikler yok. Ne sarı cüppeli adam ne az önce çığrışan çocuklar ne de bir başkası. Çırağına seslendi. Koşup gelen çırağına, "Yaşlı adam nerede evladım? Dükkâna mı girdi yoksa?” diye sorduğunda çırağından, "Ne yaşlı adamı usta?” cevabını aldı. Nazar Usta, sanki halen karşısında dikiliyormuş gibi sağ eliyle göstererek ve biraz da sinirlenerek, "Evladım, az önce ayran getirdin de bir solukta içti ya” dediğinde çırak gözlerini epil epil kırpıştırarak, "Ustacığım, ben senden başkasına ayran getirmedim ki. Bu da dördüncü maşrapa oluyor. Bir tane daha ister misin?” dedi. Nazar Usta elindeki boş maşrapayı o an fark etti. Dudağına bulaşan ayranı diliyle yalarken bir anda rüyasını hatırlayıp, kolunun altına sıkıştırdığı kitapla dükkânının en kuytu köşesine çekildi. Küt küt atan yüreğinin sesini güçlükle bastırıp, kitabın deri cildini usulca çevirdi. Şirazesi muntazam, kûfi yazıyla bezenmiş kitabın ilk cümlesine baktı, "Taşı taş zanneden bizden değildir” yazıyordu. Okuduğunu zihninde tarttı. Birkaç sayfa daha çevirdi. Rastgele okuduğu bir cümlede, "Alın terinin damladığı taşın sırrına vâkıf olacaksın” yazıyordu. Nazar Usta heyecanla kitabın kapağını kapadı. Kulağına çalınan, "O, benim" diyen ses, Hristo'yu adasına götürdüğü rüyası ve ak sakallı adam birbirine karışıp zihninde dalgalandı. Ceylan derisi kaplı kitabı sıkı sıkı kavradığı elleri titriyordu. Sonra gayriihtiyari çırağını çağırıp, "Evladım, dükkânı kapat. Yengene de uğrayıver, 'Ustamın işi varmış, bu gece gelemeyecekmiş’ de” dedi. Az sonra, ahşap kapının gıcırdayarak kapandığını duyan Nazar Usta gidip kapının üstüne tahta sürgüyü indirdi ve dükkânında bir başına kaldı. Ağır adım ilerleyip iskemlesine ilişti ve eline aldığı, taşın sırrını bildiren kitabın ortalarından rastgele bir sayfa açtı. Önce kitaptan, ağır bir kitap kokusu geldi.Ne kokusu gelecekti ki başka? Kitap kokusu nasıl mı olur? Koklayın elinizde tuttuğunuz nesneyi... Hah, işte aynen böyle bir koku yayıldı havaya ama bunun biraz daha tarihi niteliklisi, daha sahaf işi bir koku tabii. Sonra gözü bir cümleye ilişti. "Denizden çıkan bereketiyle gelecektir" yazıyordu. Nazar Usta heyecanla kitabı kapattı ve soluklandı. Yüreğinin titrediğini hissetti. Denizden çıkan bereketiyle gelecektir. Kitap ne kastediyordu acaba? Gözü bir an, az ötesinde duran, su gibi berrak levhaya takıldı. Hristo’nun emaneti levhaya. Köpük köpük beyaz suları andıran levhayı alıp, canla başla işlemeye başladı. Üstünden tozları giden levha şekillendikçe saydamlaştı, ışığı andırdı. Nazar Usta levhaya eğildi, “Atamın köyündeki güneş kadar canlı, coşkun ırmak kadar güzelsin. Senin adın Aras olsun” dedi. Aras Mermer, adını ilk kez duymanın heyecanıyla nefes aldı, verdi. Gün ışığını ilk kez görüyormuş gibi gözeneklerini kırptı. Heyecandan sesi soluğu kesildi. Önce kaderinin güzel olması, kendisine bakanların iyiliğe meyletmesi, en güzel sarayların köşklerin, çarşıların süsü olmak için dua etti. Sonra fısıltıyla, "O, benim" dedi ve sustu.
·
14 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.