1.78 boyundaydı babam. Karbonhidrat ağırlıklı beslenmenin doğal bir sonucu olarak ben onu bildim bileli göbeği vardı.
Saçları azalmaya başladıktan sonra daha kısa kestirir, saçımın uzun olmasından son derece rahatsızlık duyardı.
Afşin'de başlayan hayatının son 32 yılı arada -Kayseri'de geçen- 7 yıl kesinti dışında hep Kırşehir'de geçti. Belli bir eğitimi ve mesleği yoktu. Taşı sıkar suyunu çıkartır cinsinden elinden hemen her iş gelir, çok çalışır ama az kazanırdı.
Veli toplantılarına gitmekten uzak durur, öğretmenlerin aidat parası istemesinden ürkerdi. Eğitim hayatımın ilk 11 yılı Kırşehir'de geçti. Babam bu zaman zarfında 11 kere bile okula gelmemiştir.
Babam benim nazarımda biraz da "altı bodru üstü tek kat" bir ev ile "ifego" kamyonetti. Hayallari yoktu. Hayattaki en temel gayesi "muhannete muhtaç olmamak"tı. Sorunların çözümünün şiddetle olabileceğine inanırdı. Yıllar geçtikçe duruldu. Sorunları konuşarak çözmeye daha eğilimli olmaya başladı.
Her Anadolu çocuğu gibi babam ile aramızda nedenini bu yaşıma rağmen bilemediğim bir mesafe vardı. Bana bir kere bile "seni seviyorum" dediğini hatırlamıyorum. Baba bizim için son başvurulan merciydi. Sorun yoksa baba ile iletişime de gerek yok algısı, bir kanser hücresi gibi zihinleri sarmıştır.
Babamla en uzun telefon görüşmemiz 2 dakikayı geçmezdi ve her görüşme bir öncekinin tekrarı niteliğindeydi.
Bu derde düştükten sonra gün gün kuvveti azaldı babamın. Her geldiğimde onu eksilmiş olarak buldum. Son zamanlarda sözcükler ağzından yavaş yavaş ve tane tane dökülmeye başlamıştı.
Resmîyete göre 59 yıllık ömrüne; kaç yenilgi, kaç kavga, kaç gözyaşı, kaç hayal kırıklığı, kaç umutsuzluk sığdırdı bilmiyorum. Ancak tahmin edebiliyorum.
Şimdi babam yok. İnsanlar gülmeye, güneş doğmaya, rüzgâr esmeye devam ediyor. Çocuktum. Babam hiç ölmez sanırdım, saçları hiç beyazlamaz ve dökülmez. O ölürse dünya durur sanırdım. Oysa öyle olmuyormuş.
Mahir Kavun.