Gönderi

169 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 3 days
İlk olarak şunu belirtmem gerekir ki, Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim’e torpil geçmiş sayılırım. Çünkü normal şartlarda elime bir roman alsam ve bu kadar, deyim yerindeyse bozuk bir teknikle yazılmış olsa, okumayıp bir kenara bırakırdım. -Bundan kastım cümlelerin ve anlatının güzelliği değil, teknik sorunlar elbet.- Ancak söz konusu Nâzım’sa hiçbir kitabı bir kenara koymam. Bunu da koymadım ve ilk beş altı sayfadan sonra bu alışkın olmadığım dille anlatılan hikayeye kendimi kaptırıverdim. Romanda zaman geçişleri çok fazla. Aynı anda yanlış hatırlamıyorsam dört veya beş zaman dilimini birden okuyoruz. Ana karakter Ahmet, Nâzım’ın bizzat kendisini temsil ediyor. Elbet Nâzım’ın akışa eklediği ve akıştan çıkardığı birçok olay ve şahıs olsa da, kitap kesinlikle otobiyografik nitelik taşıyor. Bu okurken daha da keyif almamı, Nâzım Hikmet’in hâtıralarının üzerinde gezinmemi sağladı. Bu gezinti öyle keyifliydi ki, bütün bir kitap su gibi akıp gitti ve ne ara sonuna geldiğimi anlamadım. Bu elbet benim şahsi merakım ve hayranlığımdan kaynaklı da olabilir. Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim’in ideolojik bir anlatı olduğu kesin. Beni en etkileyen kısmı, Ahmet’in kendiyle tartıştığı; hayatı bu kadar severken, onu daha da güzelleştirebilmek için her şeyi, ölümü dahi göze alarak mücadele etmekte karar kıldığı bölümdü. “Hapisanelerde kaç yıl yatabilirsin bu uğurda?.. Gerekirse ömrüm boyunca… İyi ama, sen kadınları seversin, yiyip içmeyi, temiz giyinmeyi seversin. (…) Bırak! Hapislerde gerekirse ömrüm boyunca yatabilirim… Peki, asılmak da var, öldürülmek de, Suphi’yle arkadaşları gibi boğulmak da var (…) Önce korktuğumu anladım, sonra korkmadığımı. Sonra sakatlığa, topallığa, sağırlığa razı mısın bu uğurda? diye sordum. Verem illetine, yürek hastalıklarına, körlüğe? Körlük mü?.. Körlük… Dur, hiç düşünmemiştim kör de olunabileceğini bu uğurda (…) Razıyım körlüğe de…” Doğru olduğuna inandığın şey uğruna mücadele etmek ve gerekirse baş kaldırabilmek, bir insanın yakasında en vâkur duruşuyla taşıması gereken madalyasıdır gibi geliyor bana. Korkmamak. Bedel ödeyebilmek… Ve bunu göze almayı, göze almış ve bedel ödemiş bir adamın kaleminden okumak üstelik. Nâzım’ın şiirleri de haykırır bu kavgayı, bu dik başlılığı. Ben bu haykırışları şiirlerinden biliyor olsam da, ilk defa roman aracılığıyla işittiğimden, bende bıraktığı tesirin aşırıya kaçmış olması mümkündür. Nâzım aşksız, aşk da Nâzım’sız olmayacağından yine aşkla bezeli hikayemiz. Tamamen ideolojik bir anlatı içerisinde bunu yapmak ustalıktır, Nâzım da ustadır zaten. Fakat şunu da eklemem gerekir ki Anuşka’yla Ahmet’in ilişkisi ilgi çekici olsa da, okurken aşktan dolayı değil, daha güzel bir dünyanın hayaliyle uçtu kelebekler karnımda. Güzel günlerin düşü ve acı günlerin sancısı bütün roman boyunca en ağır hissedilen şey olabilirdi. Nâzım ayrıca Sovyet Rusya’daki üniversite yıllarını, İstanbul’u, İzmir’i, başka yoldaşlarının gözünden cezaevini ve işkenceyi anlatıyor bize. Her sayfa, her satır çok etkileyici. Bazen kanım dondu, kendime gelemediğim de çok fazla oldu. Ancak bazen hınç, bazen de umut kanınızı öyle kaynatıyor ki fark etmeden diğer sayfayı çeviriveriyorsunuz. Daha fazla bahsedersem bütün kitabı anlatmış olacağım sanırım. Kısacası, hayat görüşü ne olursa olsun her insan okumalı bence. En azından mücadelenin ne olduğunu anlamak için. Ben kendi adıma, en kısa zamanda tekrar okuyacağım… —
Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim
Yaşamak Güzel Şey Be KardeşimNazım Hikmet Ran · Yapı Kredi Yayınları · 20173,395 okunma
··
186 views
elif okurunun profil resmi
incelemelerini en basarili yazarlarin kaleminden cikmis birer hikaye gibi okuyorum her seferinde
Hazal okurunun profil resmi
Bir ufak ekleme: Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim benim dilimin döndüğünden daha güzeldir elbet.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.